• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
221
|
|
|
|
Çimler altında unutulan anneannenin hakkı olduğu ileri sürülerek peşine düşülen miras davasının ise unutulacağı yoktu....
|
|
222
|
|
|
|
Bir ara "sahildeki o yaşlı adamın aşina mavi gözleri" yine aklıma düşmüştü.
Kimdi? Ve hala kimliğini çözemediğim bir sırrın beynimdeki geri dönüş-ileri dönüş filmin şeritlerini sararken eşim ağzıma pirzolayı uzatıp;
"Daldın yine tabağındakiler hala duruyor,yine nerelerdesin?" diye sorduğunda o ana yeniden dönmüştüm. |
|
223
|
|
|
|
1970'li yılları anlattığım çok nefis diye taltif edilen bir öyküm |
|
224
|
|
|
|
Her "iki bardak çay"ın aynı olduğunu kim söyleyebilir ki? |
|
225
|
|
|
|
Yüreğimden bir çığlık kopmuştu adeta.
Hızla ikinci kez yanımdan geçerken, o açık pembe şişkin meme uçlarından kan, “fiskiye” gibi sütle birlikte fışkırmaktaydı. |
|
226
|
|
|
|
Bu kısa bir askerlik anısı ve öyküsüdür. |
|
227
|
|
|
|
Bayram olmasa kalbini kırardım. Dua etsin ki bu gün bayram. Buldunuz tabi benim gibi eşeği binin sırtına bakalım. Allahsızlar, merhametsiz köpekler… Seksen yaşındayım ben, boru değil, tam seksen. Hala benim avucuma bakıyorlar. Bu yaştan sonra çalışsam ne olur, çalışmasam ne? Utanmıyorlar. Yüzleri köpek derisi mübareklerin... Benden değilse bile insan konu komşudan utanır. Hiç utanma arlanmaları kalmamış. Sıtkı sıyrılmış bunların. Yuh size be yuh… diyordu. |
|
228
|
|
|
|
Ah! Ümit, sen ne inanılmaz bir gemisin. Sonsuzluğa açılan bir yolculuğa çıkmış gibiyim. Artık korkmuyorum. Umutlarımı yeşertecek , tutunacak dalım var. |
|
229
|
|
|
|
Anneannem avludaki ahırda akşam üstü ineği sağarken ben ahırın kapısına oturur onun sağmasının bitmesini beklerdim. Sağma işlemi bittikten sonra ılıcacık sütü kovadan bir tasla alıp bana içirirdi. |
|
230
|
|
|
|
Saat 10.40,adımlarımı hızlandırıyorum. Gerçi duruşma saat 11.10 da,olsun erken gitmekte fayda var.Sanki heyecanlanıyor gibiyim,kendimi yokluyorum hayır heyecan falan yok.Bu halimi çok seviyorum. |
|
231
|
|
|
|
Ve çocukluğumda sadece birkaç sene görüp tanıyabildiğim halde, bütün altı yaş içtenliğimle sarılıp, artık yaşamadığını bile bile "Edik Nine sen mi geldin?" diyemem ona... |
|
232
|
|
|
|
Yine eşim Kemoterapi den çıkmış dinlendikten sonra hastaneden çıkmadan fakültenin acil giriş katındaki kafeteryada hem dinlenip hemde bir şeyler atıştırmak istedik. |
|
233
|
|
|
|
Ev adam, çöl adam, uçurum adam... |
|
234
|
|
|
|
Gagasında kundağa sarılmış bir bebek taşıyan; konacak baca arayan bir leyleğin kabarma resmi işli, tahtadan, dört köşe kumbarayı babam bir iş dönüşü evrak çantasından çıkarıp önüme koymuştu. |
|
235
|
|
|
|
Çaylarını yudumlayıp, dolunaya karşı birer sigara yaktılar, hala büyüklerinden gizli sigara içiyor olmanın heyecanıyla.. Sonra türküler söylediler birlikte, sesleri ovada yankılandı:
“Derdim çoktur hangisine yanayım
Yine tazelendi yürek yaresi
Ben bu d |
|
236
|
|
|
|
"...Ablam, gün geçtikçe iyice saldırgan olmuş, hatta evdeki eşyalarla yetinmeyip, bizlere ve eve gelen insanlara bile saldırmaya başlamıştı. Annem artık baş edemiyordu. Babam da akşam eve gelince, ağır ellerinde çırpınan ablamın sessizliğiyle iyiden iyiye çıldırıyor, evi savaş alanına döndürüyordu. Ben ise bebeğimle köşeye çekilip, olan biteni anlamaya çalışıyor, korku içinde ağlıyordum. Ama ablam hiç ağlamıyordu!" |
|
237
|
|
|
|
Mutsuz çocukluklar romancılar yaratır der büyük usta Lessing... Bu da bir gün yazmak istediğim romanın ufak bir parçası olsun istedim. |
|
238
|
|
|
|
‘ halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.’
|
|
239
|
|
|
|
Yüreğimde anlatamadığım ve anlayamadığım bir acı vardı. Kalbimde bir şeyler daralıyordu. Sesler itici geliyordu, sessizlik ise boğucu… |
|
240
|
|
|
|
Dağın eteklerinde tipi gibi yola yağan araçların arasında olduğu yerde erimeden kalakalmış beyaz bir kar tanesi kadar yalnızdılar. |
|