• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
41
|
|
|
|
Dün akşama doğru nedense biraz içimdeki sıkıntıyı atmak birazda değişik bir ortamda bulunma isteği ile hiç kimseye haber vermeden bazı zamanlar gittiğim deniz kenarındaki o içkili lokantaya yanlız olarak gitmeye karar verdim. |
|
42
|
|
|
|
Eğlenecek bir yer bulamamışlardı.
Çareyi köye dönmekte buldular. Köye geldiklerine kahvehaneyi açık buldular. Arabadan inip içeri girdiler. Kimileri içip sohbet ediyor, kimileri televizyon seyrediyor, kimileri de küçük çaplı okey oyunu oynuyorlardı.
Arka tarafta bulunan odanın kapısı kapalıydı. Merak edip baktılar. İçeri girdiler. İçerde bir masa kurulmuş oyun oynanıyordu. Oynanan oyunu izlemeye başladılar. |
|
43
|
|
|
|
Ortaokula gidiyorken hafta sonları anneanneme gidiyoruz dendi mi benim yüreğim adeta coşku dolar pır pır eder, yerinden çıkacakmış gibi olurdu... Rahmetli dedemi de tabi ki çok severdim, ama onu da erken kaybettik. On iki yaşındaydım, son bir kere hastanede görmek nasip olmuştu, o da, sevgili tonton dedemde benim unutulmazlarımdandır tabi ki... Ona da rahmet diliyorum... Şimdi onun soyadını mütevazı firmamızda yaşatıyoruz... |
|
44
|
|
|
|
İnsanın mutlu giden günlerinde, ''rahat batması'' tabirine uygun olarak inatla mutsuzluğa giden yola sapmasını anlatan bir öykü. |
|
45
|
|
|
|
Hayali cihan değen anılar. |
|
46
|
|
|
|
Bir kütüphane yapımı için sosyal sorumluluk projesidir. Her kitap okuyucusunun yardımlarını bekliyorum. |
|
47
|
|
|
|
Bu kısa yaşam da bir birimizi kırmadan,darıltmadan yaşamak mümkün olsadı... Neden pişmanlıklar hep son dakikaya kalıyor... |
|
48
|
|
|
|
Her sabah besmeleyle kalkıyorum yatağımdan ve hemen ardından dört aydır olduğu üzere ‘günaydın Mihriban’ım’ la. Cevap, cevap yok henüz. Ama bir gün olacak inşallah. Ben günaydın Mihriban’ım diyeceğim ta yüreğimden. Mihriban kınalı parmaklarıyla dokunacak saçlarıma, sabahın hayır olsun sevdiceğim diyecek. Bu sefer kaçırmayacak yosun gözlerini benden. Ben onun yosun gözlerine demirleyeceğim bu gün hasret çekmede olan gözlerimi. |
|
49
|
|
|
|
Çok yalnızım çokluğun içinde.
Çok zor oluyor çokluğun içinde yalnızlık.
Ne beni ben de ara artık ne de uzakta.
Ben senin kalbindeyim,
sarıl bana iki elinle kucakla. |
|
50
|
|
|
|
Hayatta önümüze çıkan engellere rağmen başarılı olabiliyoruz. |
|
51
|
|
|
|
Gümüşkent köyünün Ağdaş bölgesinde pınarın kenarındaki beton bankların birine oturmuş, seni bekliyorum. Yaşı kırklara karışmış bir adamın, yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşaması ne demektir, diye derin derin düşünüyorum: Belki bir ayrılık hadisesi, belki bir sevgisizlik ya da bir aşka geç kalma hadisesi. Belki de bir nevi sevinçleri, kederleri, hazları çocuklukla birlikte uzatma temayülü. Fakat bu uzayan kış, yazın gelmeyeceğine alamet değildi. Evet bu sene yaz müthiş güzel olacak, yolların etrafını çevreleyen tüm boş arazileri yeşilliklere boyayacak… |
|
52
|
|
|
|
- Etme gözünü seveyim. Onu Allah doyuramıyor ki ben doyurayım. Adam, insan değil, mübarek ayı. Doymak nedir bilmiyor ki, dedim.
Tam bu sırada dışardan uzun bir korna sesi duyduk. Bir araba tam ön tarafımızda durdu.
Gelen Burhan’dı:
- Hocaaaaa! Diye bağırdı.
Mehmetali:
- İşte geldi seninki hocam, dedi. Bu arada kebapları da atmıştı mangala.
|
|
53
|
|
|
|
Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmazmış. |
|
54
|
|
|
|
Geçmişin anılarda hoş olmasa kalan kırıntıları. |
|
55
|
|
|
|
yeter ki sevmesini bilsindi. Hayat daha başka güzel olurdu o zaman. Sevgi ile her şey yeşerirdi... |
|
56
|
|
57
|
|
|
|
Mavi gözünde hüzün bugün garip ve yalnız
Kim bilir ne sızısı o nahif bedeninde
Boynumuz bükük kaldı sen gidince Akça Kız
Senin hatıraların sinedeki eninde |
|
58
|
|
|
|
Sokağın başında durdum, kederle izlemeye başladım. Evlerin çoğu çoktan dört-beş katlı apartmanlara dönüşmüştü. Çocukluğuma dair hiçbir iz kalmamıştı. |
|
59
|
|
|
|
Ilık ılık esen rüzgarlar.... |
|
60
|
|
|
|
Okula geldiklerinde şaşkınlıkları bin kat daha arttı. Okul demeye bin şahit isterdi. Bırakın duvarların boyasını, sıvalar dökülüyor, demirler pas tutmuş, iskelet gibi görünüyordu. Sınıflara üç beş masa konularak bir sınıf havası verilmişti. Duvarda bir kara tahta bile yoktu. Kara tahta olmayan bir yerde tabii ki tebeşir olması beklenemezdi.
Ne yapacaklardı? Bu kadar yoklukta nasıl eğitim verebileceklerdi? Okul sorumlusu Koray öğretmenle görüştüler. O da göreve başlayalı birkaç gün olmuştu. İşleri çok zordu. Ama umutluydular. İyimserdiler. |
|