• İzEdebiyat > Öykü > Anı |
141
|
|
|
|
Demekki Sibel, benim hakkımda birçok şeyi biliyordu. Ama ben onun hakkında sadece anlattığı kadarını bilecektim. Zaten böyle olduğu, şoförün adresimi sormadan beni evime getirmesinden de belliydi. Bu durum, benim için o kadar önemli değildi. Sibel’in bu şekilde davranmasında onu haklı kılacak birçok neden olabilirdi. |
|
142
|
|
|
|
İnsandı babam. Uzun boylu. Ela gözlü. Yakışıklı. Annem çok kıskanırdı onu. Rahat yüzü göstermezdi. Toprak Su’da sürveyandı. Gölet ve drenaj kanalları yapardı. Pazartesi işinin başında olur hafta sonları eve dönerdi. Özlerdik onu, özletirdi kendini. Mahallede herkes severdi onu. |
|
143
|
|
|
|
En mutlu günü çocukluğumun. Göklere pul pul paralar saçıyor anam. |
|
144
|
|
|
|
...
eğlence programı “Pazar 94” yayına girerdi. Belki de bu yüzden Pazar gününü tek kelimeyle tanımlayın deseler hiç duraksamadan “Mustafa Yolaşan” derdim. |
|
145
|
|
|
|
Görünen o ki, çocuk sorusuna sıkı sıkı asılmış durumdadır; çocuğun ninesi onun başını okşayıp, yüzüne yalansız bir buruk gülüş kondurdu:
“Çocuğu kaçıranlar, kötü insanlar. Onun organlarını çıkartıp başka ülkelere satıyorlar. Aman oğlum, sakın yalnız başına dolaşma. Ortalık çok kötü. Bir yere gideceğin zaman anne ve babandan izin al. Seni yalnız görürler, kaçırırlar çocuğum.” |
|
146
|
|
|
|
Sadece birkaç saat geçirdim orada. Ama aklıma kazındı işte... Aklıma kazındın... |
|
147
|
|
|
|
Biz küçük bir sahil şehrinde oturuyoruz. Ben henüz bebekken babam öğretmen olarak bu şehre gelmiş, sonra da buraya yerleşmişler. Denize yakın bir mahallede bahçe içinde bir evimiz var. Annem babam ve iki kardeşimle birlikte yaşıyoruz. |
|
148
|
|
|
|
Binlerce ev, iş yerleri, sokaklar, binlerce asker tarafından basılıyordu. Ahşap binaların kapıları dipçiklerle kırılıyordu.Yine kadınların, çocukların feryatları arasında erkekler pijamasıyla sürüklenerek sokağa fırlatılıyordu. On beş yaş üzeri bütün erkekler gruplar halinde toplanıyordu. Yerde tekmelenenler, postallarla, joplarla, dipçiklerle, dövülen insanlar eller havada olduğu halde yürütülüyordu. Kimse ne oluyor diyemiyordu. Bir şey sormaya kalkan anında tekmeyi, dipçiği yiyordu. Subaylar, sivil polisler, haykırarak emir yağdırıyordu.
|
|
149
|
|
|
|
Babam, her sabah pırıl pırıl tıraşını olur, öyle çıkardı evden; bir kere bile kirli sakalla golaştığını görmedim onun. |
|
150
|
|
|
|
Bu öyküdeki olaylar yaşanmış gerçeklerdir.Şahısların isimleri ise tabii ki değiştirilmiştir...
|
|
151
|
|
|
|
İzmir 1 Nolu Sıkıyönetim Komutanlığı'nda süren davamız nihayet bir karara bağlandı. Hakkımda istenilen 5 yıllık ceza da onaylanmış oldu. Ama avukatlarımız temyize başvurdular. “Sonuçlanması birkaç yıl sürer…” dediler. |
|
152
|
|
|
|
İlkokul iki veya üçüncü sınıftaydım. Okumayı öğrenmiştim. İlk heveslerimden biri, her çocuk gibi resimli kovboy kitapları okumaktı. |
|
153
|
|
|
|
Şimdi başka ellerdesin. Başka gözler bakıyor sana. Başka dudaklar öpüyor o gelinciğe dokunur gibi ürkek ve çekinik dokunduğum, kendimden bile sakındığım tenini. Başka eller dokunuyor sana, başka tenler. |
|
154
|
|
|
|
Sevgi ve teknoloji iki farklı sözcük gibi görünse de aynı misyonu üstlenebilirler mi ?
Zamana, yıllara ve tüm uzaklıklara rağmen bizleri yakınlaştırabilirler mi ?
Gelin bunu birlikte keşfedelim...
|
|
155
|
|
|
|
O gece içki içmiş,sarhoş olmuş.Kerem bağırıyor:
'-Ulan siz birisini iki kişi beceriyorsunuz!!Gün gelecek ben ikisini kendim becereceğim!'
|
|
156
|
|
|
|
Sokağı bulmam zor olmadı. Çok sevimli bir yer gibi geldi bana. Araç trafiğine kapalı olması hoşuma gitti. Sol tarafta standlar kurulmuş.O nedenle yol daralmış. Takı malzemelerini; cam, tahta, gümüş ve bakırdan yapılmış eşyaları, resim tablolarını, meyve şekli verilmiş güzel kokulu sabunları seyrederek yürüdüm. Fal ve nargile kafeleri gözüme çarpan diğer görüntülerdi. Ellerinde dershanenin verdiği kitap ve testler bulunan öğrenciler bir anda sokaktaki kalabalığı artırdılar. İnsanlara temas etmeden yürümek imkansız hale gelmişti. Ancak, randevu yerine de gelmiştim. |
|
157
|
|
|
|
Seyfi bir gün istanbuldaki bir arkadaşının düğününe gitmek için yola çıkar ve 4-5 saat sonra hapse girmenin eşiğinden kurtulduğu ve bir daha asla geri dönmek istemedi o büyük şehre varmıştı. Aklına yaptığı hataların yanında nasıl eğlendiğide geldi çünkü Seyfi eğlenceyi çok severdi ve eğlenirken para harcamasınıda. Her türlü pis işi yapmıştı hemen hemen ve sonra aklı başına gelip köyüne dönmüştü ve köyündede pek doğru durmuyordu ama yinede bu şehirde yaptıklarının onda birini bile yapmıyordu.
|
|
158
|
|
|
|
Kurnadan aldığı bir maşrapa kaynar suyu göbek taşına boca edip deriden yapılmış göbek taşı yastıklarını atıyor ortaya ve bize “Yatın!” diyor. Hayatımda ilk defa bu kadar buyurgan bir ses ve tavır ile karşılaşıyorum ve kuzu kuzu bu aldığım emre itaat ediyorum. |
|
159
|
|
|
|
Yıl 1970 Mevsim ilkbaharın en güzel günleri havada güneş, toprağı ısıtmakta topraktan yükselen buharlar havaya mis gibi toprak kokusu salmakta, nevruz ve çiğdemlerin kardan sonra uyanışı ve çiçekleri ile dünyaya tekrar merhaba dedikleri güzel bir bahar günü idi.
|
|
160
|
|
|
|
“Tanrı veriyor.”
“Bize niçin vermiyor da, sana veriyor? Bizi başımız kel mi?”
Gülerek karşıladı bu sorumu. Sonra, “sizin Tanrı başka, bizim Tanrı başka… Sizi Tanrı, Allah… Sizin Allah babanız cimri, bizim Tanrı cömert…”
Kafam öyle bir karışmıştı ki, şapşal şapsal baka kalmıştım |
|