|
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
|
|
Azmi, Bir Kadın, Bir Çocuk, Bir Bebek
İsa Kantarcı
Öykü > Aşk ve Romantizm
AZM, BİR KADIN, BİR ÇOCUK, BİR BEBEK
41 yaşındaki Azmi, hayvan tüccarıydı mutlu hayatında, sığır üretip satardı, bu işlerin içinde büyümüştü, babasının işi buydu, kurbanlık için da et ve et ürünleri üreten şirketler için. Köyde bir çiftliği vardı, tarlaları vardı. Ondan sığır
satın almak için gelen bir baba ve iki oğlu vardı, kamyonla, dört sığır satın almışlardı, asmanın altında çay kahve içmişlerdi,
Azmi müşterisi şişman adamı ve iki gen
[DEVAMI]
|
|
|
• İzEdebiyat > Eleştiri > Toplum ve Birey |
21
|
|
|
|
“Özgürlük” kavramının toplumun farklı kesimleri tarafından farklı algılanmasıyla başlıyor karmaşa. Anlamını tam olarak bilmedikleri kavramların içini kendi dünya görüşlerine uygun fikirlerle dolduruyor insanlar. |
|
22
|
|
|
|
Biliyor musunuz, sıklıkla hep şunu düşünürüm "adaletsizlik duygusu, yangından daha beterdir, anında yürekleri tutuşturur, kıyıcı duygularla yakar insanı, yöneticilerin ellerinde söndürmek varken, neden bu yangını izliyorlar?" bir türlü de bu düşüncemi bertaraf edemiyorum: |
|
23
|
|
|
|
“Japon Kuklası” iş, emek, kadın, sömürü, cinsel taciz, ezmek gibi kelimelerinin altını açan, satır aralarını okuyan bir oyun olmanın ötesinde, bir “farkında olma” eylemini, “biliyor” olma eylemini içini sindirmiş bir metin. Metnin yazarları Franca Rame ve Dairo Fo’da “fakında olma halinden” ve “bilmekten” muzdarip. “Farkındalığın” ve gerçekleri “bilmenin” getirdiği sorumluluğu, bütün hücrelerine ve sinirlerine kadar hissetmenin getirdiği dürtüyle yazdıkları “Japon Kuklası” basit bit oyun olmaktan öte insanın özüne “bak da gör” dediği bir haykırış. |
|
24
|
|
|
|
Adamın birisi ’’Kamera Şakacı’’ elinde yaş pasta, karşıdan gelen adamın suratına şaaaap diye yapıştırıyor. Adam şok durumunda. Bazısı kovalıyor yakalamaya çalışıyor adam kaçarken, bazısı küfür ediyor. Zannetmiyorum ki bunu yapan inançlı bir insan olsun. Yoksa elinde tuttuğunun bir nimet olduğunun farkında da değil mi? Anlamak zor gerçekten... |
|
25
|
|
|
|
Ey Türk Esnaf ve Zanaatkârı... Birinci vazifen Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza, müdafaa ederken, geçmişte kazandıklarını da muhafaza ve müdafaa etmek durumunda olduğunu sakın unutma. Hayatta kalmanın, sonrasında da ayakta kalmanın yegane temeli budur. Bu temel senin için hazineden daha değerlidir. |
|
26
|
|
|
|
Siz de mutlaka izlediniz o banka reklamını. Ne zamandır aklımdaydı yazayım yazayım diyordum bu güne nasipmiş... Amcacığım, bayım, dayıcıyım, reisim mi desek ne desek ’’Aşiretin parasını vadeliye yatırmış reis bey.’’ babababababa... Kızı da hemen cevap veriyor ’’Ama babaaaaa babacuğum bu devirde vade beklemek mi kaldı?’’ Hiç kimse de sormaya cesaret edemiyor ’’Bu devirde aşiret mi kaldıııııııı!’’ |
|
27
|
|
|
|
Biz ilkokula giderken tebeşir vardı, kara tahta vardı... Tabi ki kırk senede elli senede çok değişti eğitimin maddi elemanları ve kalitesi, ancak her ne olursa olsun yüz yüze eğitimden vazgeçilmemeli... Sevginin, birlikteliğin, dayanışmanın anahtardır yüz yüze eğitim... O derslerden sonra nefes alınan, bir oh denilen teneffüslerde, çocuklar haşır neşir olurlar... Zaman zaman birbirlerine gazoz tost ısmarlarlar... Belki birbirlerine sevdalanırlar... |
|
28
|
|
|
|
Türkiye’de suçluların yeterince ceza almamalarından kaynaklanan ve halkımızın vicdanını yaralayan bu kronik sorunu hiç bıkmadan usanmadan mütemadiyen yazacak ve her platformda gündeme getirmeyi boynumun borcu olarak addedeceğim...
İDAM İDAME EDİLİNCEYE KADAR |
|
29
|
|
|
|
Ne Mutlu Türküm Diyenebilsin… Sonrası zaten geliyor… Teşekkürler Vargas… İyi ki senin gibi güçlü bir Türk kadınımız var… Önce senin, sonrasında diğer Türk kadınlarımız sayesinde bayrağımızın dalgalandığını cümle alem gördü… |
|
30
|
|
|
|
Ahmet Hilmi İmamoğlu, KTÜ Fatih Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenliği Bölümü’nde uzun seneler görev yaptıktan sonra bu bölümün kapanıp Türkçe Öğretmenliği Bölümü’nün açılmasıyla KTÜ Fen Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümüne geçmiştir. Şimdi sözünü ettiğimiz bölümde öğretmenlik vazifesini sürdürmektedir. O bütün hastalıklara rağmen son nefesine kadar öğretmenlik kürsüsünden inmeyecek gibi görünüyor. Zaten o kürsüden inince tutunacağı en büyük dalı kırılmış olacaktır. Onu bizler çok seviyoruz. Tekrar eski sağlığına kavuşması için Allah’a dua ediyoruz.
|
|
31
|
|
|
|
Her gördüğünüzü, duyduğunuzu yorumlayıp, bilip bilmeden yorum yapmazsınız bu bir seçenek... Ya da ben, yansımalarım ve daha iyilerimden kat kat bazı şeyleri yaparsınız bu da bir seçenek |
|
32
|
|
|
|
Onlar, o altı kocaman açılmış, soran altı çift gözün ona dik dik baktığını ve bunun Alan’ı nasıl mahvettiğini, nasıl kahrettiğini, nasıl utandırdığını ve bu utancın ne kadar dayanılmaz olduğunu nasıl anlayacaklar? Alan mecburdu. Alan çaresizdi. Kendi gözlerini oymak gibi bir şeydi. Ama onlar gördü. Onlar Jill’le ne yaptıklarını gördüler. Alan çaresizdi. |
|
33
|
|
|
|
Afrika, kara kıta açlıktan kırılıyormuş... Ne yapalım Fransız Kraliçesi gibi diyelim mi? ’’Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler, su bulamıyorlarsa kola içsinler.’’ kolayı biz ekledik tabi ki... Niye düşünelim ki kilometrelerce uzaklıktaki siyah derili insanları... Onlar bizi düşünüyor mu sanki... Bırak bizi düşünmeyi, onlar herhangi bir şeyi düşünüyor mu? İnsan mıyız biz? Var mı azıcık vicdan denen olgu biz de? Yoksa, yoksa durun cüzdanımızın arasına mı sıkıştı o vicdan denen varlık? |
|
34
|
|
|
|
Tarihte birçok filozof, bütün kötülüklerin anasının cehalet olduğunun altını çiziyorlar. Ferdî cehalet, kişinin kendisini ve yakın çevresini felâkete sürükler. Toplumsal cehalet ise askerî savaşlara, yıkımlara ve on binlerin ölümüne sebep olur. |
|
35
|
|
|
|
Üç aylık çocuğunu ağlıyor diye döve döve öldürüyor bir cani bir anne, yetmiyor bir de sobada yakıyor... Böyle kadınları niye evlendirirler ve çocuk sahibi olmasına izin verirler ki? Anlamak zor gerçekten. Bir saçma laftır bir çoklarınız duymuşsunuzdur ’’Dayak cennetten çıkmadır.’’ derler, cennette dayak ne arasın, sevdiklerine cehennem azabı çektirmek isteyenler dayağa başvurur... |
|
36
|
|
|
|
Şimdiye kadar İstanbul'da belediye başkanlığı yapmış insanlar, siyasetçiler televizyonlara bakıp da sular içinde yüzen ve botlar ile kurtarılmayı bekleyen insanları gördükçe utanmalısınız kendinizden ve İstanbul halkından. Kalabalık, kalabalık ve yine kalabalık. Bir şehirde bu kadar insan yığılırsa o şehirde hele de sağlam bir belediyecilik anlayışı yoksa, o şehrin insanlarının büyük bölümü o şehirde yaşamıyor sürünüyor demektir. Daha gecekondulaşmanın önünün bile tam alamamış bir belediyecilik anlayışı. Nereye kadar sürer bu o da belli değil... |
|
37
|
|
|
|
Sanayi toplumunun atıklarıyla gittikçe kirlenen, yaşanmaz bir hale gelmekte olan dünyamızda, duyarlı bir insan olarak verilecek mücadele, kendi kapımızın önünü temiz tutmaktan daha aktif bir çaba gerektiriyor.
|
|
38
|
|
|
|
AYDINLANMANIN TEZGAHINDAN GEÇENLER VE GEÇMEYENLER |
|
39
|
|
|
|
Ben dünya Müslümanları hakkında konuşmaktan çok, birlikte yaşadığım Türkiye Müslümanlarının yaşantıları ve protestoları üzerinde durmak istiyorum. |
|
40
|
|
|
|
İnsanlar el ele, gönül gönüle verdiklerinde zor gibi görünen işleri de rahatlıkla yapabilirler. Yeter ki birlik ve beraberlik olsun. Ülkeleri ve cemiyetleri ayakta tutan birlik ve beraberlik çimentosudur. Düşman milletlerin ilk planda yaptığı şey, hedeflerindeki ülke halklarını birbirine düşürmektir. Bu da sanıldığından daha kolaydır. Dostluk ve kardeşlik emek ve fedakârlık istese de, kargaşa ve fitne koşarak gelir bize. Onun içindir ki sabırsız ve tahammülsüz toplumlarda şiddet ve nefret daima pirim yapmaktadır.
|
|
|
|