 |
Anasayfa |
Son
Eklenenler |
Forumlar |
Üyelik |
Yazar
Katılımı |
Yazar Kütüphaneleri |
 |
 |

Öyle Bir Sevelim
Orhan Bani
Şiir > Halk
Hadi gel! öyle bir sevelim, kimseler bilmesin, dil' e düşmesin sevdam
Ne Mecnun olalım, ne çöl' ler bilsin, ne Ferhat olalım, ne de dağ bilsin
Söz geçmez gönlüme, hep seni söyler, sevdana sevdalı, bu garip sevdam
Bir sana söyledim, başka bilen yok, sen bana söyleme, bir sen, bir' de ben
Öyle bir sevelim, aşk derdim olsun, ne derman isterim, ne tabip olsun
Dinle gönül feryadımı haberin olsun, kimseler duymasın, bir sen,birde ben
Beni, se
[DEVAMI]
|
 |
|
 • İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
61
|
|
|
|
Sıkıldım artık bu hazır mama muhabbetinden oysa ki annemin sütü ne güzeldi cokur cokur emip duruyordum, pek bir tatlıydı be! Biraz zaman geçsin yemeklerden de vermeye başlarlar bunlar bana. İyi de her yemeği de sevemem ki ben de minnacık bebeyim... |
|
62
|
|
|
|
kadının toplum içindeki yargılanması ve haksızlığa uğraması... Kadınlara uygulanan şiddet |
|
63
|
|
|
|
Ooooo bakın karşıdan kim geliyor... Şimdi ismini söyleyeceğim siz de hemen hadi ya bu O mu gerçekten diyeceksiniz...
- Sayın Sosyal Medya fenamenlermiz... pardon fenomenlerimizden Suat Asosyal bey...
- Evet, siz bakmayın soy adımın asosyal olduğuna ama ben bir sosyal medya fenomeniyim, hatta en fenomen benim, benden başka en büyük fenomen tanımıyorum. |
|
64
|
|
|
|
Bizim mahallenin küçük zibidilerinden Burakcan çok akıllı cin gibi bir bebe... Geçenlerde yolda rastladım. Ne var ne yok dedim. İyiyim sağ ol Ahmet Amca, sen nasılsın? ''Epeydir görünmüyordun, yeni yeni icatların da var mı bu sıralar?'' Hemen cevap verdi kerata... ''Olmaz mı Ahmet Amca olmaz mı?'' Nedir, ne değildir derken ağzında ki baklayı çıkarttı... Baklayı da hiç sevmem ama bakalım nasıl bir bakla çıkartmış...
|
|
65
|
|
|
|
Tabi çocuklar bayağı terliyorlar. Terleyince de su içiyorlar. Haliyle su içince de tuvalete sıkışıyorlar. Sıkışınca da dışarıdan gelen çocukların bazıları bizim eve tuvalet kullanmaya geliyorlar... Canları sağ olsun, hepsi de benim evlatlarım, çocuğumun arkadaşları, pırıl pırıl çocuklar. Bir çoğu yüksek öğrenimde ... |
|
66
|
|
|
|
Eni iyisi mektup yazıp masanın üstüne bırakıp kaçmak. Mektup yazmayı da becermem ama bir seferlik katlanacağız işte ne yapalım... Kalem kağıt bulsam bir yerlerden, diyorum ki hemen de başlasam. Zaten o üç dört saat içinde işten dönmüş olur, gelince beni bulamasın.
|
|
67
|
|
|
|
İş yerinde ticaretimizi sürdürürken illaki sinirlenmeler oluyor müşterilere... Ancak ticaretin en önemli iki kuralından birisidir ''Müşteri her zaman haklıdır.'' Hemen aklınıza gelecektir mutlaka, ikinci kural nedir diye? Durun canım acele etmeyin onu da söyleyeceğim, söylüyorum şimdi. İşte ikinci kural, müşterinin haklı olmadığı zamanlarda, başka bir müşteri haksız olan müşteriye hak verirse sonuçta ikinci kural gereği müşteri yine haklı çıkar. Yazıda da turada da hatta para dik gelse bile utanmadan sıkılmadan, haklıdırlar... Öyle dik gelen paralar varmış billahi... Ben de İnternet sitelerinin yalancısıyım... |
|
68
|
|
|
|
Tatlı mı tatlı komşumuz Seher Teyzemiz var apartmanda. İşi gücü olmadığı zamanlarda kurulur televizyonun karşısına, eline de kumandayı alır, o kanal senin, bu kanal benim dolaşır durur zaplayarak. Elinden almaya kalkan oldu mu da kumandayı, fırçayı basar, vermez kolay kolay... Haliyle oğlu ile gelini ve torunları da bu dertten çok sıkıntılılar... |
|
69
|
|
|
|
M.Ö. yani milattan önce 11. yüzyıla kadar gittiği, oradan gerisin geri döndüğü, rivayet edilir bu kulak memesi kıvamı tanımlamasının... Bunu arkeologların yaptığı kazılarda ele geçirdikleri taş tabletlerin çözümlemesi sonunda bilim dünyasına kazandırdıkları söyleniyor... Tabi o zaman ki doğa şartları biraz daha sert olduğundan, o devirdeki kulak memesi kıvamının da bu günkü kıvamdan biraz daha sert olduğu biliniyor..
|
|
70
|
|
|
|
Kadim dostlarımızdandır Mehmet Ali Amcam... Öz amcam olmasa bile öz amcam kadar sever sayarım. Feleğin çemberinden defalarca geçmiş, görmüş geçirmiş bir bilge insan. Zaman zaman gelir bize fıkralar anlatır, kimi belden aşağı, kimi belden yukarı... Bazı zaman yaşça büyükler varsa yanında ''Siz azıcık kaybolun bakayım.'' der, biz de duymamazlığa gelirmiş gibi yaparız. |
|
71
|
|
|
|
Saftık, kötülük bilmeyen temiz çocuklardık, herkesi kendimiz gibi bilirdik, çünkü rahmetli babamızdan, annemizden öyle terbiye almıştık. Emanete hıyanet diye bir şey yazmazdı bizim kitabımızda. Arkadaşlarımızdan bir şey aldık mı, zamanı gelince geri vermesini de bilirdik. Adı ne olursa olsun ister kaset, ister kitap, isterse ödünç para... |
|
72
|
|
|
|
Bertolt Brecht hakkında anlatılan nükteler. |
|
73
|
|
|
|
Bir cumartesi günü selamünaleykümün de samimiyetine ve sıcaklığına güvenip dükkanından içeri daldım. Aleykümselam hemen bana doğru uçarak geldi... ''Çay içer misin Ahmet?'' çayı da severim de aslında, boş ver. ''Yok ağabey içmeyeyim sabah dükkanda çok içmiştim.'' O sırada tezgahta da bir taraftan iş yapıyor. ''Biraz çıkma yapsan ağabey şu sıralar bize, biz de sıkışığız sen piyasayı biliyorsun.'' Biraz başını, biraz mabadını kaşır. Lafı döndürür dolaştırır. ''Hallederiz Ahmet'im ne demek, hem bak ne diyeceğim sana, geçenlerde babanı, Şevket Ağabeyi rüyamda gördüm.'' Hadi ya diyecektim ki tam! ''Ağabey ne Şevketi babamın adı bir kere Cevdet.'' Tüh ki tüh! ''Tabi ya Cevdet diyecektim de dilim sürçtü işte, Cevdet Ağabeyi gördüm rüyamda.'' Allah Allah ben daha göremedim bunca senedir, babamı rüyamda bu nereden görüyormuş ya! Bozulurum vallahi şimdi babama... Yok canım neler saçmalıyorum ki ben de... Atıyor işkembe-i kübradan... Dönerim yine Hüsameddin Ağabeye... ''Ağabey rüyada sana görününce bir şey söyledi mi babam?'' Biraz öksürür, aksırır, biraz kaşınır Hüsam Ağabey... ''Önce bir zaman konuşmadı, sonra da sen iyi adamsın bizim oğlanlara borçlarını ödersin.'' Ben de dönerim hemen. ''Eee iyi işte ödesene o zaman ağabey.'' biraz daha öksürür... ''Dur evlat lafımı bitirmedim ki, ödersin de yine de benim oğlanlara söyle seni fazla sıkıştırmasınlar.'' dedi... Allah, Allah bana senelerdir görünmeyen babam, Hüsameddin Ağabeye adeta konferans vermiş, şaştım kaldım vallahi... |
|
74
|
|
|
|
Üç dört durak sonra oturacak yer kalmadı, açık artırma bile yapsalar, kimsenin, gençlerde dahil yerinden kalkası yok. Duraklardan binen bir iki yaşlı bey ile bir yaşlı teyzemizde gençlerin gözünün içine bakıyor ki yer versinler, hiç tınmıyor gençler. Şimdi kalkıp bir şey söylesen zibidilere, bu sefer hır çıkacak. Ama bir şeylerde yapmak lazım. O an da şimşekler çakmasın mı kafamda... Yaşlı amcalardan birine, bir de Hidayet beye göz kırptım, anladılar hemen... |
|
75
|
|
|
|
Her ne kadar evlenmemiş olsalar da en büyük zevkleri olan şehir içinde ve şehir dışında seyahat etmekten geri durmazlardı. Şimdilerde yaşları epey ilerlediği için eskisi gibi gezemeseler de, kış günü havalardan fırsatını buldukça başkentin birçok semtini üşenmeden dolaşırlardı. Birçok semti sokak sokak bilirlerdi. Bu değişik zamanlarda şehirde yaptıkları geziler ruh sağlıklarına ve beden sağlıklarına da çok iyi geliyordu. Zaten yaz olduğu zamanda ucuz yollu turları takip ediyorlar ve ara ara onlara katılıyorlardı. Kapadokya'dan Asos'a, Didim'den, Kuş Adası'na, Göreme'den Kafkasör'e kadar yurt içinde gitmedikleri köşe bucak kalmamıştı. Az daha gezecek olsalar neredeyse Evliya Çelebi'nin ve İbn-i Batuta'nın geçmişte yol aldıkları kadar yol yapacaklar, rekor kıracaklardı. |
|
76
|
|
|
|
- Ulan yalancı piç, kim görmüş ulan beni? Nataşaların peşinde gezmişim. En kıralı elli dolar bunun. İstesem kırkını birden satın alırım. Tamam, Rus kızları benim dükkâna geldiler. Edebimizle, adabımızla esnaflığımızı yaptık. Gömlek, çamaşır falan, birkaç gıldır gıcık alıp gittiler. Kızlarla bir işim olsa birine takılırım. Üçünü birden ne yapayım oğlum? Seni dinleyen de beni pezevenk sancak. |
|
77
|
|
|
|
KARAGÖZ İLE HACİVAT: AYAKLI KÜTÜPHANE
Karagöz ile Hacivat yolda karşılaşırlar.
Karagöz: "Hacivat, evi taşımışsın? "
Hacivat: " Doğru taşıdım. "
Karagöz: " Nereye taşıdın? "
Hacivat: " Şu kilisenin beş ev yukarısına. "
Karagöz: " Kilis'e mi taşındın? "
Hacivat: " Kilis demedim Karagözüm. Kilise dedim. "
Karagöz: " Kilis'e taşındığına göre Konya'yı görmüşsündür. "
Hacivat: " Konya da nereden çıktı? "
Karagöz: " Kilis'e giderken kervan Konya'dan geçer. "
Hacivat: " Ne Konya'sı, ne kervanı? "
Karagöz: " Mervan dayım Konya'da otururdu. Çocukken gitmiştik. "
Hacivat: " Dayının adı Mervan mıydı? "
Karagöz: " Van daha ileride Acem sınırında. "
Hacivat: " Eee? "
Karagöz: " Orada bir göl varmış. Deniz kadar büyükmüş. "
Hacivat: " Göl deniz kadar büyük olur mu? Deniz gölden büyüktür. "
Karagöz: " Marmara Denizi, Ege Denizi. "
Hacivat: " .... "
Karagöz: " Karadeniz, Akdeniz. "
Hacivat: " Bunları niye sayıyorsun? "
Karagöz: " Saymayı bilirim, bir, iki, üç. "
Hacivat: " Sonra. "
Karagöz: " Üç, iki, bir. "
Hacivat: " Sonrası yok mu? Sen kaça kadar okudun? "
Karagöz: " Üçe kadar. Matematikte birinciydim. "
Hacivat: " Belli, sondan birinci. "
|
|
78
|
|
|
|
Ben yıllardır doğru düzgün ağzıma içki koymam. Geçmişte içmişimdir mutlaka belli ortamlarda. Geçmiş dediğim de on beş yirmi sene öncesi, otuzlu yaşlar diyelim. Bira belki, az miktar rakı, az buçuk şarap, ha bir de likörlü çikolatalar var onları da atlamayalım, darılırlar sonra. Bir ortama girdiğiniz zaman, ortamda içki varsa ve arkadaşlarınız çok ısrar ediyorsa, haliyle çok zor durumda kalıyorsunuz. ''Ben içki içmiyorum uzun zamandır.'' dediğiniz zaman arkadaşlarınız ''Aaaa olur mu bir kadeh hatırım için, hatır için insan çiğ tavuk bile yer.'' cümlesini hemen önünüze salıyorlar. İşte bu durumda hemen o meşhuuuur kurtarıcı antibiyotik kardeş devreye giriyor. Allah ondan razı olsun ki onu, yani antibiyotiği kim icat etti ise. Nasıl bir faydalı buluş ki anlatamam.
|
|
79
|
|
|
|
Remzi mi? O beş gül beş yaprak. Adam yaşamayı biliyor. Her gece bir yerlerde keyifte. Evde tüneyecek diğil ya; tavuk mu bu? |
|
80
|
|
|
|
Kırşehir ve Abdalların tanıtımı. Bozlak müziğinin önemi. Bozlak sanatçılarının değeri. |
|
|
|