• İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
321
|
|
|
|
Ekonomi gelir çöreklenir ülkenin baş köşesine...
- Anlatın bakalım, Sayın Ekonomi neyiniz var neler yapıyorsunuz?
- Vallahi ne olsun, iyilik güzellik desem de siz inanmayın. Her ne kadar büyümem çok fazla çıkmış görünse de, çok büyüdüğüm söylenemez. Zaman zaman grip nezle oluyorum. Grip nezle olunca da üşütüyorum haliyle...
- Faizleriniz nasıl bu sıralar?
- Yüksek, yüksek hem de çok yüksek diğerlerine göre. Düşüreyim diyorum bir türlü düşmek bilmiyor. Hopluyorum, zıplıyorum, takla da atıyorum, olmuyor. Eninde sonunda gideceğim çelme takacağım faizlere bilmem ki o zaman düşer mi acaba? |
|
322
|
|
|
|
Aynı saatlerde AKP ..... il teşkilatında “Heyyoooooo, vallahi de billahide dedi” diye bağırışmalar duyuldu..
İl başkanı çocuklar gibi ağlıyordu.. nasıl ağlamasın?
“Başkasının özgürlüklerine karışma ve kısıtlama özgürlüğünden mahrum bırakılan”
Asil ve gerçek! Müslümanlara karşı yapılan bunca zulmü! Korkusuzca dile getirmiş bir Dışişleri Bakanının kurucu üyesi olduğu siyasi partinin İl başkanıydı...
|
|
323
|
|
|
|
Köy meclisinde çıt çıkmıyordu. İhtiyar heyetindekiler, ihtiyarladığına pişman olmuşlardı. Muhtar muhtar olduğuna, hoca hoca olduğuna bin pişman olmuştu. Düşünüyorlar tartışıyorlar bir çare bulamıyorlardı. Adanalı Celal acımasız biriydi, konuşmak tartışmak mümkün değildi. Nasıl ikna edeceklerdi, bu adam fenaydı herkes korkardı. Bırakın Celal'i Hatice vardı, namlı Kara Hatice. Adanalı Celal'in karısı Hatice'nin bile iki cinayeti vardı. Altı yıl hapis yatmış Adana hapishanesinde karılar koğuşunun ağalığını da yapmıştı. Bir mahkum kadını bile şişlemişti. Kadından çok erkek gibiydi. Haftalık sakal, bıyık traşı olurdu. Tesbih sallar, tabanca taşırdı. Haber Adanalı Celal'in kulağına gelmeden karısı şimdiye kadar birkaç kişiyi vurabilirdi. |
|
324
|
|
|
|
İçinden bir "Hııımm!" dedi Harun. "Bu tüketim çılgınlığından sayıklayarak çıkacağız anlaşılan." diye de ekledi yine içinden. |
|
325
|
|
|
|
Kerata da dediysem, Şemsettin bizden de üç beş yaş büyüktür, asker emeklisi, sizin anlayacağınız emekli başçavuş. Göz bebeğimiz ordumuza yıllar yılı gurur ile hizmet etmiş bir arkadaş işte. Ne güzel bir gurur zamanı gelince asker emeklisi olmak. Emekli bile olsanız askerseniz diğer vatandaşların size karşı davranışı, sivil emeklilere nazaran daha bir saygılı ve usturuplu oluyor. Arada muzır komşularınız veya mahallenin zibidi bebeleri sizi görünce ''Dikaaaat!!! komutan sağda ya da solda '' çekseler de espri olsun diye. Askerlik bu kutsal meslek, diğer vatandaşlar size yine başçavuşum veya komutanım der. Emekli albay'sanız, albayım diye, ya da emekli general iseniz paşam diye hitap ederler, size kolay kolay askerliği unutturmazlar bizim milletimizin fertleri. Hani Allah muhafaza savaş mavaş çıkarsa, millet olarak top yekûn gireriz harbe mutlaka ama emekli askerlerden daha bir fazla yararlanırız...
|
|
326
|
|
|
|
Baktım, pantolonun çizgileri çitter çifter olmuş. "Anne çizgiler çift olmuuuş !" dedim. Çok kızdı. "Hadi hadi , alem tekini bulamaz..." |
|
327
|
|
|
|
Yüzdük yüzdük, dubaya çıktık üç beş arkadaş, bayanlar da var aramızda ''Yahu duydun mu geçen gün balıkçılar bir mil açıkta beş metre boyunda köpek balığı yakalamışlar'' bayanlardan ''Oooo! Aaaaa! Hadi yaaaaaaa!'' sesleri, sonra şaka şaka deyince bana bir sürü sitemler ''Ya Ahmet bey çok kötüsünüüüüz bunu hep yapıyorsunuz.'' ne yapayım huyum kurusun siz de aynı şakayı hep yiyorsunuuuuz... |
|
328
|
|
|
|
Mazhar Osman ellerini arkasına alıp başını da öne eğdikten sonra, yavaş ve sakin adımlarla, akıl hastalarının önünde dolaşmaya başladı, biraz ilerleyip köşede duran naylon çöp kutusuna okkalı bir tekme savurdu, dişlerini gıcırdatarak bir şeyler mırıldanıyordu. Koğuşta ki deliler pür dikkat onu dinliyorlardı, kelimeyi iyice uzatarak gidi lafa... |
|
329
|
|
|
|
Çok yavaş ilerliyordu kuyruk. Sekiz on araba yakıt almıştı ki fiyat tablosu birden değişiverdi. Olamaz dedim içimden. Bütün zamlar gece 24.00 ten sonra gelirdi, ne oldu birden böyle... Bir anda elli kuruş giriverdi bir depoda nereden baksan yirmi otuz lira kazık yedik...
|
|
330
|
|
|
|
Onlarca yolcu arasında, sonunda yine güç bela tutunacak bir yer buldu...Yolcular her durakta balık istifi gibi birbiri üzerine yığılıyordu.Eski bir model olan belediye otobüsünün sarsıntısı ara sıra da insanları sağa sola fırlatıyordu...Trafik de sürekli dur kalk yapan otobüs, yolcularını perişan ederken, özellikle bu ihtiyar adamı daha da bitirmişti.Adam boğuluyordu.
|
|
331
|
|
|
|
Dayak Atma Sanatı adlı üç ciltlik kitabımın şimdilerde dördüncü cildini de yazmaya başladım. Dostlarım bana ''Cengiz Abi geç bile kaldın dördüncü cildi yazmak için.'' diye sitem de etseler, haklılar aslında haklı olmaya da, beş yıldır başarıyla yürüttüğüm dayak atma kurslarından, millete verdiğim dayak atma derslerinden başımı kaldırıp da bir türlü yazamamıştım dördüncü cildi.. |
|
332
|
|
|
|
Yeter artık, kadın ölmüş gitmiş zaten seneler önce. O zaman ben de bundan sonra telefonu açınca Hay mı desem? Yoksa başka bir hitap şekli bulmalı... Buyurun desem, o da olur. Veya hop dedik gardaşım desem, yok o olmaz biraz argo filan kaçar... ALÜÜÜÜÜ filan desem en azından Alo dememiş olurum, onu da karşıda ki konuşan kişi Ali filan anlayabilir, onu da beğenmedim ıııh! |
|
333
|
|
|
|
klipsel bir trajikomedya :) |
|
334
|
|
|
|
Şehrin gariban kuytuluklarında dolanırken yapayalnız bir kardan adama rastladım. Boynunda ıslak bir atkı, başında palaçor bir şapkayla kaldırıma oturmuş gözyaşı döküyordu. Hayat meşgalesine boyun eğen kılıbık insan ırkı, her zamanki gibi kendi işiyle meşguldü. |
|
335
|
|
|
|
“Bunlar da sizin.” dedi, elindeki yollukları salona bırakırken.
“Ana”, dedim. “başka satıcı ne zaman geldi de biz duymadık?”
Güldü, sinsice.
“Oğul”, dedi. “Ben öyle demesem, satıcı yolluk fiyatını düşürmezdi. |
|
336
|
|
|
|
Dağ başında devasa bir şato çok gizli bir yer. Mankurmanya Ülkesinin Gizli Servis Binası. Şoförsüz bir arabayla beni aldıkları yerden kapıya kadar geldim. Büyük mü büyük, devasa bir kapı. Tokmağı, zili bile yok. Kapıda bir yazı sadece ''Üç kere öhö öhö öhö diye öksürün sonrasını bize bırakın.'' Hay Allah bu da ne ola ki? Durup dururken ben niye öksüreyim, demeye kalmadan, nereden geldiği belli olmayan bir ses ''Öksürsene kardeşim.'' Öhö öhö öhö ve de öhö öhö öhö ! ''Tamam tamam üç kere yeter on üç kere demedik.'' Öksürmem ile kapı ardına kadar açılır...''Sonra ciğerlerine bir baktır.''
|
|
337
|
|
|
|
3 g veya diğer teknolojik gelişmlelerin hayatımıza ilişkilerimize kattığı telaş,görmemişlik,ve karmaşa.. |
|
338
|
|
|
|
Takılırız zaman zaman birbirimize. ''Oğlum sana bu güne kadar hiç kredi vermedik gel de biraz para akıtalım sana, bizim gibi arkadaşların var daha ne istiyorsun.'' derler. Benim bu kredi işine bazen aklım erse de bazen de hiç ermez. Bir şeyler yapmaya çalışırken ticaret adına hep öz sermayem ile yapayım derim. |
|
339
|
|
|
|
İsmail bizim sınıfa geldiği zaman hem yakışıklı hem de çalışkan bir çocuk olarak biliyorduk onu önceki sınıflardan. Bir sene önce bizim sınıfta değildi ama, tanırdık yinede birbirimizi... Bazı zaman sınıfta, bazı zamanda dışarıda saçma sapan deneyler yapar, güya bizlere bir şeyler ispatlamaya çalışır bir hali olurdu... |
|
340
|
|
|
|
Yan yana dizildiler mı o güzelim sarışın afetler, Akdeniz Güzellik Yarışması yapılıyormuş sanırdım ben, sanki bana el sallıyorlar ya da öpücük atıyorlarmış gibi gelirdi. Kuruntu işte canım benimki de. Hiç karşılık beklemeden seviyorum ya ben onları. Hangisini koluma taksam öbürleri sanki bana küser imiş gibi gelirdi... Sesleri gelirdi kulaklarıma gaipten ''Bizi niye beğenmedin de yanımızda ki sarışınlara taktın kafayı.'' diyorlarmış zannederdim... |
|