• İzEdebiyat > Öykü > Gülmece (Mizah) |
101
|
|
|
|
Sizi hiç birine benzettiler mi? Bu öykünün kahramanı herkese benziyor... |
|
102
|
|
|
|
Başımızda kavak yelleri ile daha bir sürü ağacın yelleri esiyor. Ser de delikanlılık da var. Hem de mevsim bahar. Ne de zor ders çalışıyor insan. Sabahçıyız lise de, öğleden sonralarımız boş, az ders çalışıp kaçıyoruz dışarıya, tünel kazmadan, annemizin serzenişlerine aldırmadan. Bizim gibi evden sıkılıp firar eden kızlarda varmış meğerse de haberimiz yok, sonradan haberimiz oldu tabi... |
|
103
|
|
|
|
- Selam Zırt Banklı kardeşlerim ben geldiiiim...
- Ne iyi ettiniz de geldiniz.
- Göreceğiz bakalım...
- Biz hep yanınızdayız.
- İyi o zaman ben sizden bir dönem tüketici kredisi kullanmıştım.
- Aman aman ağabeyim ne güzel etmişsiniz.
- Hem de sizden emekli maaşı alıyorum.
- Oh oh ne ala ne ala... Emekliyorsunuz demek... |
|
104
|
|
|
|
Lakin bir de işin başka bir boyutu var. Esnaf iseniz, durumunuzda bir çoğuna göre iyi ise bir zamanlar, herkes gelir borç ister sizden. Daha doğrusu isterlerdi geçmişte. Şimdilerde ise çok zor borç istemek birinden, borç isteme canını iste; o derece... Ne siz isteyebiliyorsunuz, ne de sizden birileri isteyebiliyor, bahanesi de hazır''Ne parası abi senin memleketin durumundan haberin yok galiba, cebimde on beş lira para var, onun da on lirasını eve vereceğim, kalan beş lira ile iki gün idare edeceğim, bu süre zarfında da kuru ekmek yiyeceğim''. Bunu dediğiniz zaman, karşınızda ki adama, isterse başka bir laf etsin, şıppadanak kıçının üstüne oturuyor...
|
|
105
|
|
|
|
Bu arada bunları ben istiyormuşum gibi de üstüme atıyor:
-Burada adam açlıktan ruhunu teslim ediyor!
|
|
106
|
|
|
|
- Bizim tuvalet kağıdı ihtiyacımızı karşılamak için Brezilya'da ki yağmur ormanlarından her gün yüzlerce ağaç kesiliyormuş... |
|
107
|
|
|
|
Zaten bildiğim kadarı ile Pitbull köpeklerini bağlamadan gezdirmek yasak... Çok saldırganlar.. Bebeler korkmuyor, ’’Nasıl oluyor?’’ dedim Levent anlattı ’’Abi gözlerinin içine içine bakacaksın ve patronun sen olduğunu hissettireceksin ona, yoksa sana da saldırır.’’ dedi... Tamam anladık da ben kendi işimde patronum, köpek patronluğu yapmadım ki nasıl yapayım? O da ’’O zaman fazla yaklaşma paçandan kapar ben bile kurtaramam seni.’’ dedi... |
|
108
|
|
|
|
Şimdi Azrail gelse yanına... Sana dese ki?' Mirza senin canını
mı alayım, karının mı yoksa çocuklarının mı?'' |
|
109
|
|
|
|
Oyunun hiç bir özelliği yok aslında, en önemliside bu oyunda kazanan ve kaybeden yok. Uluçınar babaannem oyunu başlatmadan önce, iki iki ya da üç üç eş oluyoruz. Bir tarafta babannem, ben, babam. Diğer tarafta iki amcaoğlu bir de benim birader. Babannem baş parmağını kaldırarak, ortaya lafı atıyor.''Ha bunuda deyin bakayım kim tututu''. Karşı tarafta cevap hazır.''Ahmet tututu''.Babaannem lafa hışımla tekrar giriyor''O niye tututu''Karşı taraf cevap veriyor''Ya kim tututu''sonra yine restleşme''Bu sefer sen tututu''İşte böyle karşılıklı aynı kelimeler, aynı cümleler, konuşmalarda yer yer hızlanarak devam edip gidiyor. Sonuç; kazanan yok, gülmek var. Bir de ''El üstünde kimin eli var''oynardık, bunu da çoğunuz bilirsiniz zaten...
|
|
110
|
|
|
|
- Yok abi, dibim uyuştu da üzerine afiyet! Dipnot da nerden çıktı? |
|
111
|
|
|
|
Bu yaşamımızın vazgeçilmez parçası, her şeyi biliyor, bilmediği bir şey yok. Topluyor, çıkartıyor, bölüyor, çarpıyor. Bilgileri sayıyor. İyi de kardeşim bu meret evimize girdiğinden beri hem vallahi hem billahi aile bağlarımız zayıfladı yahu! Sizlerde durumlar nasıl bilemem ama biz de böyle arkadaşlar. Biz dört kişilik klasik Türk ailesi diyebileceğimiz bir aileyiz. Anne, baba, bir erkek, bir de kız evlat. Bu görünüşte ve kullanışta harika alet sayesinde birbirimizin yüzünü evimizin içinde bile göremez olduk. Her şeyi sayıyor da bir bizi saymıyor. |
|
112
|
|
|
|
Sıkıldım artık bu hazır mama muhabbetinden oysa ki annemin sütü ne güzeldi cokur cokur emip duruyordum, pek bir tatlıydı be! Biraz zaman geçsin yemeklerden de vermeye başlarlar bunlar bana. İyi de her yemeği de sevemem ki ben de minnacık bebeyim... |
|
113
|
|
|
|
Eni iyisi mektup yazıp masanın üstüne bırakıp kaçmak. Mektup yazmayı da becermem ama bir seferlik katlanacağız işte ne yapalım... Kalem kağıt bulsam bir yerlerden, diyorum ki hemen de başlasam. Zaten o üç dört saat içinde işten dönmüş olur, gelince beni bulamasın.
|
|
114
|
|
|
|
Akıllı makıllı değil telefonum. O zaman demek ki ben ondan akıllıyım. Öyle ya insanoğlu olarak o telefonu ben yaptım. Teşbihte hata olmaz, ben yaptım dediysem, siz de anlayın işte benim insan kardeşlerim alamanlar, ingilmanyalılar, amerikanyalılar, yaptı... |
|
115
|
|
|
|
Karagöz’e Mısır’daki amcasından bir sandık altın miras kalır. Bunun üzerine Karagöz yakın arkadaşı Hacivat ile beraber bir ticaret gemisine binip Mısır’a giderler. Miras işlemlerini hallettikten sonra yine bir ticaret gemisine binip geri dönerler. Ama Marmara Denizi’nde kürekçilerin isyanı sırasında su alan gemiden yolcular kayıklara binerek kurtulurlar. |
|
116
|
|
|
|
-Sayın Başbakanım, nerden baksanız siz ve 12 bakan arkadaşımızla bu adada mahsur kalalı 3 sene oluyor. Bence artık çoktan aramayı kesmişlerdir ve yeni kabine kurulmuştur. |
|
117
|
|
|
|
İsteklerimizin perde arkasında her zaman iyi niyetler yatmaz. Ve biz bunun farkında bile olmayabiliriz. |
|
118
|
|
|
|
Üç arkadaş ortak sigaraya giriyorlar, ama pahalı sigara öyle basit bir şey değil 25-30 lira gibi bir fiyatı var. Otuz lira olsa üç arkadaş, içinde yirmi tane var, adam başı yedi tane sigara düşer, bir kişi altı alır, diğerleri yedi yedi alır cebine koyar. Hem de ciğerleri bayram eder, bu devirde pahalı sigara ancak böyle içilir... Ciğerlerinin bayram edip etmediği aslında şüpheli... |
|
119
|
|
|
|
Selamın aleyküm.
- Aleyküm selam.
- Buralarda ucuz bir otel filan var mı?
- Var hemşerim buraların hemen hemen hepsi otel.
- İyi midir o gösterdiğin otel. Senin memleket nere hemşerim?
- Ankaralıyık kardeş
- Ankara'nın neresinden?
Neresini söyleyeyim şimdi sana Ankara'nın...
|
|
120
|
|
|
|
Biraz sonra gözüm şoförün ön kısmında bulunan dikiz aynasının üzerine asılmış bir kâğıda takılıyor. Kağıdın üzerinde eski yazılarla "Bağdat Hurması" yazıyordu. Tabii Osmanlıca okumayı bildiğim için bu yazıyı da kolayca okuyorum. Sanıyorum Arap ülkelerinden birinden alınarak getirilen Hurma paketlerinin üzerindeki etiketlerden biri.
Şoföre "Hurma mı satıyorsun?" dedim. |
|