..E-posta: Şifre:
İzEdebiyat'a Üye Ol
Sıkça Sorulanlar
Şifrenizi mi unuttunuz?..
Türkiye Cumhuriyeti'nin temeli kültürdür -Atatürk
şiir
öykü
roman
deneme
eleştiri
inceleme
bilimsel
yazarlar
İzEdebiyat - Yazar Portresi - Seyfullah ÇALIŞKAN
Seyfullah ÇALIŞKAN - DENİZ FENERİNİN GÜNCESİ
Site İçi Arama:


Öykü
  Ben İşin Kitabını Yazmıştım (seyfullah ÇALIŞKAN) 10 Mayıs 2004 Aşk ve Romantizm 

Önümüzdeki hafta yeni bir kitaba başlayacağım. İçinde bahçe bitkilerinin bakımı hakkında değerli bilgiler bulabilirsiniz. ÇEKİRGENİN AYAĞINDA NALİNİ. Birinci baskısı tükenmeden sipariş etmeyi sakın unutmayın..

  Zurnada Peşrev Olmaz (seyfullah ÇALIŞKAN) 15 Haziran 2004 Toplumcu 

Pazar yeri insan seli. Sarı kızın kulakları küpeli. Üç yaşlarında şeker mi şeker, ilk yaz gibi cıvıl cıvıl bir şey. Kulaklarına sarı kirazdan küpeler takmış.

  Saman Altından Aşk Yürürse (seyfullah ÇALIŞKAN) 21 Kasım 2003 İronik 

Birşeyler kaçırmış olmalıyım. Ne insanları, ne de ilişkileri anlamaya mecaalim yetmez olmuş. Ben bütün altmışikilerden tavşan olur sanırdım, meğer timsah yapanlar da varmış. En iyisi ben gidip seksenbeşten dinozor olayım...

  Öyküler Sokaklara Yağar (seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Aralık 2003 Deneysel 

İnsanlar geçer ömrümüzden, yaşamları bizimkine karışır. Boynumuza asılmış yaftalar gibi öyküler taşırız. Küçücük bir gülümsemeyi kırk altına alır, üç kuruşa satarız. Sıcacık bir yüreğin kapısına seve seve kul oluruz. Cömert bir el bayramdan bayrama baş

  Aylak Kentin Trenleri (seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Ocak 2004 Deneysel 

Sıcağı beter bir yazın gölgesinden parkları, dallarda durmadan sevişen kumruları anlatmak kolaycılıktır. Havuzda durmadan yıkanan üç ördeği anlatmakla asfaltın eridiği öğlenleri avutamazsınız. Ama sonra gölgeler sokaklarda uzayıp, güneş Bozköy üzerine

  Sokaklar Ağlarken Hıçkırmaz (seyfullah ÇALIŞKAN) 23 Mayıs 2004 Sevgi ve Arkadaşlık 

Uykusunu alamamıştı ama yeniden uyumak ta istemiyordu. Nasılsa uykuya dalar dalmaz yeni bir rüya başlayacaktı. Ve ona anasından doğduğuna bin pişman edecekti. Uykuların insana bu denli eziyet edeceğini hiç düşünmemişti. Yatağın kenarına uzanıp bir sigara

  Defolu Aşklar Sergisi - 2 - (seyfullah ÇALIŞKAN) 31 Mayıs 2004 Aşk ve Romantizm 

Kız ayrılığın bu kadar acısız olmasına inanamadı. Olaya melodram havası katmak için sevgilisine gece telefon mesajı yazdı. “Beni durup dururken neden terk ettin. Hayatında başka bir kız varsa açık söyle. Ben bu acıya dayanamıyorum. İntihar etmeyi düşünüyo

  Defolu Aşlar Sergisi - 1 - (seyfullah ÇALIŞKAN) 26 Mayıs 2004 Aşk ve Romantizm 

İlişkinin canım cicim bölümü bir kaşık suda koparılan fırtınalarla soğumaya başladı. Esas oğlan kızı artık eskisi kadar şirin ve çekici bulmuyordu.

  Şarap Parasına Masallar 3 (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Ağustos 2005 Deneysel 

Köpek yavrusu çok sevimli olduğu için birkaç kez diğer çocuklar tarafından çalındı. Kasabamızda fazla büyük bir yer olmadığı ve herkes birbirini tanıdığı için her seferinde kısa süre sonra bulunup geri getiriliyordu. Hatta çalındıktan sonra iki kez birkaç

  Şarap Parasına Masallar 4 (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Ağustos 2005 Deneysel 

Ömrümüzün bundan sonraki çalkantılı ve olaylı yıllarında da hep geride bıraktığımız o huzurlu ve tekdüze zamanları ararız. Sen, yeni yaşamaya başladığın bu kente, oturduğun sokağın gürültülerine, yağmurlara ve rüzgârlara hatta sabah ayazına bile alışmaya

  Şarap Parasına Masallar 2 (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Ağustos 2005 Deneysel 

Ara sokaklardan birine sapınca kendimi daha iyi hissettim. En azından başkalarına göstermelik bu seremoniyi yaşamaktan ve kendimi riyakâr hissetmekten kurtulmuştum. Şimdi aylar sonra her şeyi nasıl bu kadar ayrıntılarıyla anımsadığıma ben de şaşıyorum. Se

  Deli Sülo (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Ağustos 2005 Deneysel 

Puştluk elbette düzeysiz, argo ve kaba bir tanımlama, farkındayım. Yazarken ana avrat sövülemeyeceği için bildiğim en kaba tanımı bilinçli olarak kullandım. Çünkü ben küçük bir köyde herkesin deli olarak kabul ettiği bir adamın kahvede ceketinin alttan tu

  Şarap Parasına Masallar (seyfullah ÇALIŞKAN) 15 Mayıs 2005 Deneysel 

Aşkın kaybedeni veya kazananı yoktur. Sonunu biraz daha geciktirip, felekten bir kaç ay daha çalabilirdik. Sen her şey yolunda gittiğinde yaşadıkların sanki çok rutinleşmiş gibi algılıyorsun. İlla kavgalarımız, yersiz inatlaşmalarımız, gereksiz küskünlük

  Börekçi Şükrü - 2 (Son) (seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Aralık 2010 Anı 

Deniz kıyısında büyüyüp, ördek gibi iyi yüzebilen bir sahil çocuğunun denizde boğulması bana hep şaka gibi gelir. Belki de buna mistik bir yaklaşım eklemeliyim. Mademki biz denize aşığız, o da bize âşık. Bu aşkın mutlu sonlandığı zamanlar olmalı. Deniz sevgilileri arasından seçtiklerini arada sırada koynuna almalı. Aşk dediğimiz şey de her zaman kavuşamamayı anlatmamalı…

  Öyküsünü Arayan Adam (seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Temmuz 2006 Deneysel 

Ha yavrum,bizim cavcav sokak kapısını açık bulup kaçtıydı. Ezi başından aydeş bi ciba çıkıp zangadanak cavcavın üzerine seyitince cav cav pır dedi uçup gitti. Ben onu arıyom. Sen benim cavcavımı gödünmü diyom

  Denize Adam Düştü (seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Temmuz 2006 Toplumcu 

Kocasının yalancı olduğunu, çocuklarını ve kendisini her gün dövdüğünü, içki ve kumar alışkanlığı nedeniyle eve ekmek getirmediğini, sürekli aç kaldıklarını, komşuların yardımı ile zar zor yaşadıklarını anlattı. Bunlarla yetinmeyip özel yaşamlarının en mahrem sırlarını, adamın erkek olarak yetersiz ve çok pis biri olduğunu, hiç banyo yapmadığını, hatta kendisini evine getirip birlikte içki içtiği arkadaşlarına peşkeş çekmeye kalktığını da söylemişti.

  Nataşa, Mavra ve Rakı (seyfullah ÇALIŞKAN) 17 Temmuz 2006 Gülmece (Mizah) 

- Ulan yalancı piç, kim görmüş ulan beni? Nataşaların peşinde gezmişim. En kıralı elli dolar bunun. İstesem kırkını birden satın alırım. Tamam, Rus kızları benim dükkâna geldiler. Edebimizle, adabımızla esnaflığımızı yaptık. Gömlek, çamaşır falan, birkaç gıldır gıcık alıp gittiler. Kızlarla bir işim olsa birine takılırım. Üçünü birden ne yapayım oğlum? Seni dinleyen de beni pezevenk sancak.

  Yağmur, Kar, Değermen Çöreği ve Orçun Abi (seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 Deneysel 

Ben yola çıkmadan önce tam yirmi üç gün aralıksız yağmur yağmıştı. Saçaklardan akan suların şıpırtısı ve bacanın etrafındaki tenekede oynaşan damlaların tınlayan sesi artık sussun istiyordum. Neredeyse aklımı kaçıracaktım. Oysa ben yağmuru ölesiye seven, damlalar toprakla buluştuğunda bağlasalar evde duramayacak biriydim.

  Yaz, Bahar Şeftali 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 Deneysel 

Cengiz Topel İlkokulu’nun bahçesindeki yüzlerce şeftali ağacı çiçeğe durduğunda belediye işçileri gelip sokaklara kazmaya başlamıştı. “Sokak çeşmelerinden su taşımak, tulumbaların kumlu sularını içmek artık sona erecek.” diyorlardı. Çukurlar benim boyumdan yüksekti. Çukurun birine inip bütün kasabayı kimseye görünmeden dolaşabilirdim.

  Yaz, Bahar, Şeftali (seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 Deneysel 

Başımıza ne geldiyse zaten bu şeftaliler yüzünden gelmişti. Büyük bir ihtimalle arkadaşımın biri onu elimden alıp öfkeyle karanlığa fırlatırdı. Çünkü suçlu olan biz değildik. Şeftalilerin insanı başta çıkaran kokuları, tatları ve dallardan bize kırmızı kırmızı bakmalarıydı.

  Biyografimin Coğrafyasında Gezintiler (seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 Anı 

Pazartesi sabahı babam beni erkenden uyandırdı. Her zaman başında gezdirdiği, güneşten iyice solmuş, lacivert rengi beyaza dönmüş yün beresini bana giydirdi. Beni her zaman tıraş eden kasabamızın en usta berberi Cicim Hasan’a gönderdi. “Parasını verdim. Seni erkeden dükkanda bekliyor.”diye de ekledi. Sabahın saat yedi buçuğunda berber dükkanına gittim. Dükkan gerçekten açılmıştı ve berber beni bekliyordu

  Bul Karoyu Al Parayı (seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Eylül 2007 Anı 

Bayram olmasa kalbini kırardım. Dua etsin ki bu gün bayram. Buldunuz tabi benim gibi eşeği binin sırtına bakalım. Allahsızlar, merhametsiz köpekler… Seksen yaşındayım ben, boru değil, tam seksen. Hala benim avucuma bakıyorlar. Bu yaştan sonra çalışsam ne olur, çalışmasam ne? Utanmıyorlar. Yüzleri köpek derisi mübareklerin... Benden değilse bile insan konu komşudan utanır. Hiç utanma arlanmaları kalmamış. Sıtkı sıyrılmış bunların. Yuh size be yuh… diyordu.

  Çaki, Çakmak, Bıcak, Tarak (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Eylül 2007 Anı 

Meriçli kalabalığa döndü. “Yahu bu gâvur, Makedonca bile bilmiyor.”dedi. Kalabalık birden gülmeye başladı. Sonra “Ben insanlığımı yaptım. Adım Hıdır, elimden gelen budur.”deyip kendisi de gülmeye başladı. Bu lafın üzerine kalabalık makaraları iyice koyuverdi. Toplananlar aradıkları eğlenceyi bulmuşlardı. Etrafındaki kalabalığın güldüğünü gören yabancı adam da gülmeye başladı. Ama o elbette kalabalığın aksine neye güldüğünü bile bilmiyordu.

  Karanlık ve Gece Benim Şiirimdi - 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Eylül 2007 Deneysel 

Sokaklar karalıkla kucaklaşırken ben ona giderdim. “Benimle evlenecek misin? diye sormazdı. Akşama gelirken bunu şunu al da demezdi. O başka kızlara benzemezdi. Bazen geceleri birlikte sokaklara çıkardık. Ya istasyona iner çay içer, yada eski değirmenden bozma su kıyısındaki kahveye giderdik. Yaşlı kahveci yorgun adımlarıyla bize, sundurmanın altına çay servisi yapardı.

  Karanlık ve Gece Benim Şiirimdi - 2 (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Eylül 2007 Deneysel 

Seni sürekli biriyle görüyorum. O kadın kim? diye sordu. - Ha o kadın mı? Hiç kimse değil. İş yerinden bir arkadaşım. - Boşuna kıvırma, istemiyorsan ben seni hiç görmemiş gibi davranayım. Sen de yalan söylemek zorunda kalmazsın. İstersen kapatalım gitsin, dedi.

  Karanlık ve Gece Benim Şiirimdi - 3 (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Eylül 2007 Deneysel 

Ben de önemli bir şey sanmıştım. Demek sadece arkadaşsınız, dedi. Ağzından çıkan sözcükleri son derece alaycı bir ses tonuyla söylemişti. Bakışlarının altında “Ben daha fazlasını biliyorum. İnsafa gel de şunu doğru düzgün anlat.” der gibi bir yüz ifadesi belirgin olarak okunuyordu. Ona ne anlatacağımı, nereden başlayacağımı bilemiyordum. Derken yeniden söze o başladı.

  Karanlık ve Gece Benim Şiirimdi - 4 (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Eylül 2007 Deneysel 

Neredesin kızım sen? - İzmir’deyim. - Unuttun beni valla, unuttun. - Unutur muyum, canım aaa, - Ben de akşamüzeri İzmir’e geleceğim. Nerede olduğunu söyle. Alayım ordan seni… - Gelemem, zaten akşama kalmadan dönerim. - Dönme, bu gece İzmir’de kalırız hem.

  Karanlık ve Gece Benim Şiirimdi - 5 (Son) (seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Eylül 2007 Deneysel 

İki kez evlenmişti ve bir kızı vardı. Kızı evlendiği iki erkekten de değil, yalnızlığına ortak ettiği başka bir genç adamdandı. Kızına şimdi babası bakıyordu. Önümüzdeki yıl okula başlayacaktı. İlk eşiyle liseyi bırakıp evlenmişti. Mahallesinin afili delikanlılarından biriydi. Evlenmiş demek dile kolay ona henüz çocuk yaşta kaçmıştı. Hayat o yaşlarda herkes için tozpembeydi. Delikanlı Karşıyaka- Konak vapurlarında çaycılık yapıyordu. Kaçtığında yaşı küçük olduğu için polis yakalayıp evine geri getirmiş, onu ailesine teslim etmişti.

  Ramazanın Ötesi Bayram (seyfullah ÇALIŞKAN) 1 Ekim 2007 Anı 

İnce Mehmet tüfeğini genellikle cami önündeki meydana gelmeden önce doldurmuş olurdu. Bazen kırk elli kadar çocuk onun etrafını çevirip tüfeği patlatmasını beklerdik. Dolma tüfeğin namlusunu havaya diker, dipçiğini kemerine dayar cami avlusundan gelecek işareti beklerdi. Tüfeği kendi saatine göre değil cami avlusundan gelen işarete göre patlatırdı. Tüfek patlayınca önce kara barut dumanları havaya yükselir, arkasından da gökyüzünden çaput parçaları yağmaya başlardı. Bir akşam İnce Mehmet dolma tüfeğin barutunu fazla kaçırınca namlu yerinden fırlayıp kundağı parçalamış, adamcağızın eli yaralanmıştı

  Alaca Bulaca 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 1 Kasım 2007 Deneysel 

- Anne bu amca ne yapıyor? - Boş ver kızım, diyor annesi. Boş ver sen hadi yürü, çabuk. Küçük kıza adamın ne yaptığını nasıl anlatacağını bilemiyor. Kolayına kaçıyor, - Boş ver kızım o adamı, diyor yeniden. Teyzen bizi bekliyor. Hadi yürü biraz, çabuk ama…

  Alaca Bulaca 2 (seyfullah ÇALIŞKAN) 7 Kasım 2007 Deneysel 

- Ben o ırzı kırıtan şikayetçiyim, ayakkabıcıdan. - Kimmiş bu ayakkabıcı, neyin nesiymiş. - Ben ne bileyim asker ağa. Kırmızı Anadol bi pikabı var. İşte o adam, bizim köye her hafta gelir. - Hayda, bulduk püsküllü belayı. Abi kırmızı kamyonetli adam diye bir şey var mı

  Alaca Bulaca - 3 Son (seyfullah ÇALIŞKAN) 13 Kasım 2007 Deneysel 

Öğretmen anlattı, anlattı, anlattı ve üzüldü. Bakışları yerdeki kilit taşlarına takılıp kaldı. Dinleyenler de üzüldü. Ve hiç kimse tek bir soru bile sormadı. Onlar suskunluk içinde kendi düşüncelerinde gezinirken dut ağacına bir sürü serçe kondu. Ortalığı gürültüye boğdular. Dallar sallandı, birkaç sarı yaprak yere düştü. Çaycı Kadir elinde bardaklarla dolu tepsiyle masaya geldi. Çay isteyen var mı abi? dedi.

  Kadınlar Denizi (seyfullah ÇALIŞKAN) 6 Ağustos 2010 Ortamsal 

Bu saatte denize gelmek için ya sabahları çok sevmek gerekir, ya da ev kaçkını olmak. O hangisiydi bilmiyorum. Onunla dün sabah Kadınlar Denizi’nde karşılaştık. Belki de konuşacak kimsesi yoktu. Ya da benim gibi gevezeydi. Deli deliyi görünce çomağını saklarmış. Ben sustum o anlattı.

  Fatma Öğretmen Beni Severdi (seyfullah ÇALIŞKAN) 27 Kasım 2010 Anı 

Fatma öğretmen beni severdi. Ama Osi o kadar zırlayınca hiçbir şey yapmadan duramazdı. Mecburen beni tahtaya kaldırdı. Bütün sınıfın gözü önünde tırnaklarını kulak mememe geçirdi. Bir daha kimseyle kavga etmeyeceğime yemin ettirdi. Osi’den de özür dilememi istedi. Mecburen her ikisini de yaptım. Öğretmenin keskin tırnakları kulaklarımı delecekti. Olsun ama yine de çok acımadı. Çünkü Fatma öğretmen beni çok severdi. Sadece sınıfa yapılan yaramazlıkların cezasız kalmayacağını göstermek istemişti.

  Börekçi Şükrü 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 4 Aralık 2010 Bireysel 

Ne zaman karşıki pastaneden bir parça börek alsam hep akılama o gelir. Belki de yirmi yıl o küçük kentin en ünlü börekçisi oydu. Küçük, camekânlı bir arabası vardı. Üç tekerleği olduğu halde hiçbir yere gitmedi. O tekerlekler belki de cadde üzerinde on tur bile dönmedi. Beton elektrik direğine bir tekerleğinden zincirle kilitlenmiş arabası hep aynı yerde durdu. Yıllarca kavurucu güneşin, yağmurun hatta yılda birkaç kez parça parça kar yağdığı zaman bile hep oradaydı. Sanki araba direğe değil, bütün kasaba o direğe ve arabaya zincirliydi. Yerinden kıpırdasa bütün kasabanın şakülü kayacaktı.

  Zaman, Mekan - Patates, Soğan 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Aralık 2010 Deneysel 

Saat tam sekizde Bursa Nilüfer’deki E tipi cezaevinde beş aydır tutuklu bulunan Simitçi Nazmi gardiyanın gürültüyle açtığı demir kapıdan avluya çıkarak mahkûmları adliyeye götürecek araca bindi. Bu gün ilk duruşmasına çıkacaktı. Arkadaşlarından ödünç aldığı takım elbiseyi ve gömleğini giymiş bir de boynuna kravat bağlamıştı. Hayatında ilk kez kravat takıyordu. Ve ilk kez bu sabah kendini bu puslu aynada takım elbiseli ve boyalı ayakkabılarla görmüştü. Evlendiği, damat olduğu gün bile kravat takmamıştı. Aynaya ilk baktığında gördüğü resmin kendisi olduğuna inanamamıştı. Saat tam sekizde cezaevi aracına binip duvarların dışına çıktı. Minibüste jandarmalarla birlikte altı kişi vardı. Küçük parmaklıklı pencerelerden sokaklar, parklar ve insanlar görünmüyordu. Hiçbir şey görmese bile dışarıda olduğunu bilmek onu keyiflendirmeye yetiyordu. Savcı ve hâkimleri, mübaşirleri ya da kâtipleri düşünmek istemiyordu. Şu anda kutu gibi kapalı bir yerde olsa bile yollar arabanın tekerlekleri altından akıyordu. Köprülerden geçiyor, sokakları dolaşıyor ve trafik lambalarında duruyordu. Dışarıda olmak ne güzeldi.

  Zaman, Mekan - Patates, Soğan (seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Aralık 2010 Deneysel 

Küçük Sude tren istasyonun merdivenlerinden karanlık dehlize ilerlerken artık kuşları göremediği için üzüldü. Annesi her zaman acele ettiriyordu. Ve nedense her zaman gidecekleri yere geç kalıyorlardı. Oysa serçelerin hiç acelesi yoktu.

  Zaman, Mekan - Patates, Soğan 3 (seyfullah ÇALIŞKAN) 1 Ocak 2011 Deneysel 

Zurnacı Metin Bursa’daki Kamberler Mahallesindeki evinden saat tam onda çıktı. On gündür hiç iş çıkmamıştı. Her yıl kış gelince böyle olurdu. Sadece kış mevsimine denk gelen seçimlerde bu durum tamamen değişirdi. Akşam kahvede Davulcu Hüseyin “Yarın işe çıkıyoruz, sipsileri akşamdan suya bırak, yumuşasınlar ” demişti.

  Zaman, Mekan - Patates, Soğan 4 (seyfullah ÇALIŞKAN) 7 Ocak 2011 Deneysel 

Yerinden kalkıp onun koluna girdi. Ağzındaki sigarayı saklamaya çalışan delikanlıyı dükkânın kapısından sokağa attı. Bünyamin bu işe fana bozuldu. Çuf çuf diye bağırdı. Bütün sokağı inleterek, Çuf çuf… Onlarca kez, hem de edepsiz el hareketi yaparak. "Çuf çuf işte sana Osman. Çuf çuf…"

  Zaman, Mekân - Patates, Soğan¬ - 5 (seyfullah ÇALIŞKAN) 15 Ocak 2011 Deneysel 

Gün ortasında saat tam on iki de Teleferik semti üzerine Uludağ’a tırmanan çelik halatların gölgesi parkın yukarısına tırmanın yolu kalın iki çizgiyle bıçak kesiyordu. Sarhoş Hamdi birkaç gündür rakıyı bırakmış ayık geziyordu.

  Kuçiçane Partizan 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Mart 2011 Bireysel 

Partizanlar sadece geceleyin köylere inerdi. Gündüzleri ormanlarda gizlenir, bir yere gideceklerse karanlık bastıktan sonra yürüyüşlerine başlarlardı. Köylüler önceleri dağlarda partizanların olduğunu bilmiyorlardı. Bulgar askerlerin kontrolündeki karakolları bastıktan, köylere devriyeye çıkan jandarmaları öldürmeye başladıktan sonra duyuldular.

  Kuçiçane Partizan 2 (seyfullah ÇALIŞKAN) 3 Nisan 2011 Deneysel 

Arkadaşları ile birkaç parti kağıt oynadı. İkindi vakti eve dönerken pazardan biraz meyve ve sebze aldı. Elindeki poşetlerle evine giden dik yokuşu çıktı. Aldıklarını poşetleriyle birlikte buzdolabına yerleştirdi. İki soba kovasını odun ve tutuşturucu kırıntılarla doldurdu. Sokağa bakan küçük odasının sobasını tutuşturup divana uzandı. Uzandığı divandan bir daha uyanamadı. Birkaç yıldır sıkıntı yaratan kalbi duruvermişti. Sonsuzluğa doğru uzanan derin bir uykunun kollarında kalmayı seçti.

  Daldır Kaşığı Yahniye, Sorma Etini Bahri"ye - 2 (Son) (seyfullah ÇALIŞKAN) 20 Mayıs 2011 Deneysel 

Gülbahçe hani bu tavuğun bacakları?, dedim. - Yahninin içinde. - Kemikleri nerde peki? - Pişirmeden büyük kemiklerin hepsini çıkardım. - Lades kemiğini de görmedim? - Doğrurken kesilmiştir. - Bırak numarayı bu kemikler tavuk kemiği değil.

  Gecenin Tepesi Atmasın (seyfullah ÇALIŞKAN) 31 Ekim 2011 Deneysel 

O gece deli bir sağanak başladı. Sonbahar için zaman erkendi. Gürgenler tepeden tırnağa yaprak, dağların dorukları yemyeşil çayırlarla kaplıydı. Elmalar kızarmıştı kızarmasına ama henüz ayvalar sararmaya bile başlamamıştı. Yağmur bindirmeden az önce gök çatladı. Yıldırımın yaladığı orman ürperdi. "

  Gökçeada 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 1 Aralık 2011 Anı 

Rum kızlar acayip güzeldi. Bu arkadaşlığın içinde biraz da bu etken olmuştu. Şimdi, yıllar sonra bunu söyleyebilmek çok kolay. İlk başlarda Rum kızlara yaklaşabilmek için onlarla arkadaşlığımızı kullanmak gibi bir niyetim olmuştu. Sonraları bunu aklımdan geçirdiğim için bile çok utandım.

  Gökçeada 2 (seyfullah ÇALIŞKAN) 9 Aralık 2011 Ortamsal 

Ahşap binanın alt katı dükkân, üst katı evdi. Merdivenlerden bir kız indi. Yüzünün alı tam al, beyazı kar gibi lekesiz, gözlerinin karası gece gibiydi. Kumaş boyası alamadık. Çünkü kız bu işlerden anlamıyordu. Babası da yarım saate kadar gelecekti. Ama hırdavatçı dükkânında Camcı da saatlerce beklenmezdi. Elimiz boy olarak dükkândan çıkıp gittik. Biz sonra yeniden geliriz dedik. O kızı bir kez daha gördüm. Gökçeada çarşısında postanenin önünden geçip gitmişti.

  Gökçeada 3 (seyfullah ÇALIŞKAN) 16 Aralık 2011 Anı 

aleköy sahilindeki askeri kampın gerisinde karadut ağaçları vardı. Denizden çıkıp karadut ağaçlarına tırmanıp bol bol dut yedik. Karadutun tadını bilenler ağaca çıkan kişinin temiz kalmasının mümkün olmadığını da bilirler. Önce korunmaya çalıştık. Ama olmadı, baktık hepimizin bir yerleri boyanmış. İlerleyen dakikalarda işin çivisi kendiliğinden çıktı. Baktık ki temiz kalamıyoruz hepimiz kendimizi karadutla boyadık.

  Gökçeada 3 (seyfullah ÇALIŞKAN) 23 Aralık 2011 Deneysel 

Ya da “acımadı kine, hiç acımadı, duymadım bile,”derlerdi. Baharla birlikte dersleri kıranların dışında haftada birkaç kez eğitim şefinin odasına çağırılanlar vardı. Bunlar resmen o odaya ve dayağa aboneydi. Ya zamanında kalkmazlar, ya yataklarını toplamazlar ya da etütlere geç kalırlardı. Bizim sınıfta da bu ekipten bir iki kişi vardı. Eğitim şefi bunları cezalandırmaktan bıkıp usandı,

  Gökçeada 4 (seyfullah ÇALIŞKAN) 31 Aralık 2011 Deneysel 

Bu nasıl cezaevi, isteyen herkes buradan kaçar? - Ben geldiğimden beri hiç kaçan olmadı. - Duvar yok, parmaklık yok, kaçmak isteyeni kim durdurabilir ki? - Kimse durdurmaz. Durdurmaya bile çalışmaz. İsteyen kaçar. Ama kaçan bütün

  Lale Hırsızı (seyfullah ÇALIŞKAN) 11 Ocak 2012 Deneysel 

Kulübenin içindeki üç güvenlik görevlisi o an kadının yüzüne baktılar. Gördükleri karşısında telaşa kapıldılar. Kadının yüzü kireç gibi olmuştu ve göz pınarları çeşme gibi akıyordu. Ağlamıyor, hıçkırmıyor ama yaşlar yanaklarından aşağıya süzülüp eski ayakkabılarının yanına beton zemine damlıyordu. Kısacası kadın hiç iyi görünmüyordu. Kadının başına bir şey gelirse hapı yutarlardı. Hemen bir sandalye çekip kadını oturttular. Tutanak tutmamız lazım dediler. Sonra seni polise teslim edeceğiz. "Tutun öyleyse," dedi kadın. Hiç alttan almıyordu. Yalvaracak, yakaracak gibi bir hali de yoktu.

  Gökçeada 5 (Son) (seyfullah ÇALIŞKAN) 12 Ocak 2012 Anı 

Bir mahkûma nasıl hapse düştün diye sormamalısınız. Dinledikleriniz genellikle içinizi acıtır. Ve gözbebekliniz yerde çaresizlik içinde gezinirken siz teselli olabilecek cümleler arar durursunuz. Halil köy kahvesinde çıkan bir kavgada adam yaralamaktan içire düşmüş. Daha on altı yaşındaymış. “Kavgadan sonra olay siyasi bir boyut kazandı. CHP ve AP davasına dönüşüverdi. Bir kurban gerekiyordu. Beni seçtiler,” demişti.

  Öykülerin Sağı Solu Belli Olmaz - 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 2 Mart 2012 Deneysel 

Öyküler parmaklarını avuç içine yuvarlayıp borazan yaparak çığırtkanlar gibi sokaklara bağırmazlar. "Haydi, yetişin başlıyor." Biz duysak ta duymasak ta, görsek de görmesek de yaşamları ince ince işlemeye devam ederler. Arada bir yaşamın bazı renklerine uzaktan baktığı doğrudur.

  Öykülerin Sağı Solu Belli Olmaz - 2 (seyfullah ÇALIŞKAN) 2 Mart 2012 Deneysel 

Peri masalları kılçığı, pulları temizlenmiş balık gibidirler. Ateşte pişse bile is kokmazlar. Öyküler yaşamların içinden geçer. Parmak uçlarına basarak değil, ökçeleriyle kaldırımları sallayarak hem de… Onun balıklarının zehirli dikenleri vardır. Çiçeğe kesen baharları apansız aldanıverir.

  Balatalara Baktırsam İyi Olacak (seyfullah ÇALIŞKAN) 24 Mart 2012 İronik 

ir tarla dolusu, yüzlerce leylek hiç hareket etmeden öylece duruyordu. Yoldan bakıldığında canlı olup olmadıkları bile anlaşılamıyordu. Gerçek olduklarını bilmesem bir heykeltıraşın figüratif çalışması sanabilirdim. Üstelik hepsi birbirinden olabildiğince uzağa mısır taneleri gibi saçılmışlardı. Karınları aç mı tok mu bilmiyordum. Neden böyle kıpırtısız ve hüzünlü duruyorlardı? Yarım saat sonra güneş iyice alçalacaktı. Leylekler Fadıllı köyündeki evlerin çatılarındaki yuvalarına döneceklerdi.

  Balatalara Baktırsam İyi Olacak 2 (seyfullah ÇALIŞKAN) 3 Nisan 2012 Fantastik 

üyük bir keyifle dizin dibini izlerken Kemalettin Abi arkadaşlar merdivenlerden indi. Osman, “Nasıl güzel olmuş mu?” dedi. “Bayıldım,” dedim. “Avuçla para döktüm ama değdi doğrusu. Gezi teknesi olarak düşündüm bunu. Önümüzdeki haftadan sonra başlıyoruz. Binenler gelip bir daha binecekler, “diyordu. Osman konuşurken merdivenlerden çok güzel bir kadın indi. Uzun, dümdüz siyah saçları, kalem gibi kaşları vardı. Burnu, ağzı, gözleri, her şeyi yerli yerindeydi. Denizden iyice bronzlaşmış omuzlarını açıkta bırakan bir açık sarı bir tişört giymişti. Şortu ise paçaları kesilmiş bir kot pantolondan yapılmıştı.

  Balatalara Baktırsam İyi Olacak 3 (seyfullah ÇALIŞKAN) 9 Nisan 2012 Fantastik 

ana yaklaştı ve yanağımdan öptü. “Çok tatlısın, kendimi tutamadım” ,dedi. Bir şey söylemeye çalıştım ama kelimeleri bir araya getiremedim. Kız suya atlayıp uzaklaştı. Herkese el sallayıp kıyıya doğru yüzmeye başladı. Kıza bak. Göz göre göre boğulacak, bir şey söyleyin,” dedim. “Boş ver sen onu, evine gidiyor,” dediler. Geç kalınca babası kızarmış. Kız sahile kadar yüzebilir miydi? Hadi yüzdü diyelim bu kız bikini ile onca sokağı geçip evine nasıl gidecekti? Çarşıyı da böyle ıslak bikini ve saçlarıyla mı geçecekti? Kimse aldırmayınca ben de dertlenmeyi bıraktım.

  Balatalara Baktırsam İyi Olacak 4 (Son) (seyfullah ÇALIŞKAN) 17 Nisan 2012 Fantastik 

- Güzel abim hadi işine git. Uçağın plakası mı olur? Gövdesinde rakamlar var ama onların çoğu uçarken yerden görünmez. Sen benle kafa bulmuyorsun dimi? Kamera şakası falan olmalı diye kıllanmaya başladım. Etrafa bakındım. Adamın şapkası, yabancılar gibi yanlış tonlama ve yarım sözcüklerle konuşması zaten yetirince ilginçti. - Seninle niye kafa bulayım. Ben sadece hakkımı arıyorum. - Seninle bu şekilde anlaşamayız. Sen elbette hakkını aramaya devam et. Beni mahkemeye ver örneğin.

  Toto 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 7 Mayıs 2012 Anı 

O yıllarda neredeyse bütün çocuklar yoksuldu. Aramızda varsıllar olmadığından belki bizler deryadaki balık misali yoksul olduğumuzu bilmezdik. Yoksul olmanın en kötü tarafı elbiselerinizin eski ve yamalı olması, sofranızda lezzetli yemeklerin bulunmaması değildir. Yoksulların anne babaları çok sinirli olur. Ve onların çocuklarının payına ekmekten çok dayak düşer.

  Kemik 1 (seyfullah ÇALIŞKAN) 25 Mayıs 2012 Bireysel 

Yaşlı ve fotür şapkalı bir adam kasap dükkânına girdi. O sırada kendisinden önce gelmiş elli yaşlarında bir kadın köftelik kıyma çektiriyordu. Kadına hiç aldırmadan kasaba baktı. Elinde bedeni iyice incelmiş sivri bir bıçakla kırmızı etleri bölen usta “Buyur bey amca ,” dedi. “Kemik Var mı? İçinde ilik olan kalın kemiklerden istiyorum. Usta “Var Bey amca. Şu kıymayı çekeyim de bakarım.” Sonra usta kıymayı terazinin üzerinde bırakıp içerideki soğuk hava deposuna gitti. İki tane kalın kaval kemiği ile döndü. Bu kemikler büyük bir ihtimalle iri bir tosuna aitti. Elindeki satırı kemiklere yan çizgiler bırakacak şekilde vurdu. Kemik ikiye ayrılıp iliği sarkınca kıyma bekleyen kadın koşarak dükkândan çıktı. Arkasına bile bakmadan kaçıp gitti.

  Kemik - 2 (seyfullah ÇALIŞKAN) 19 Haziran 2012 Deneysel 

edyeyi koşar adım sürüp beni röntgen odasına götürdüler. Görevli dışarı çıkıp giysilerimi çıkarmama istedi. Kıpırdanamadığımı görünce koşarak dışarı çıktı. Hacer’i çağırıp geldi. O canımı yakmadan fistanımı yukarıya sıyırdı. İç dizliğim ortaya çıkınca ödüm koptu. Ömrüm boyunca bir başkasının önünde soyunmadım ben. Üstelik korkudan biraz altıma da kaçırmıştım. Islaklık çoktan geçip gitmiş ama renginden anlaşılır.

  Acemi Çapkın (Seyfullah ÇALIŞKAN) 31 Mart 2017 Aşk ve Romantizm 

Bu hafta sonu beni bu kentten kaçırmak mı istiyorsun? Seni yanlış mı duyuyorum? Böyle bir şey olası mı? Senin ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Garson bana bir bira daha verir misin? Duyduğum gerçekleşmesi hiç mümkün olmayan bir rüya olmalı. Eğer rüyadaysam sakın beni uyandırmayın. Akşam olmuş, güneş batmış, eve geç kalmışım. Kalayım, lütfen uyandırmayın beni. Yüz yıl düşünsem aklıma gelmezdi. Benim aklımdan geçenleri mi okuyorsun? Çok güzel, gerçek olamayacak kadar güzel... Ben seninle cehenneme bile giderim, dağlar aşarım, denizler geçerim.

  Rakı Şişesine Ejderha Olduk (seyfullah ÇALIŞKAN) 26 Mart 2017 Kent 

Kani Abi iyi adamdır, hoş adamdır. Azıcık da entel dantel bir adamdır. Çok okur, az yazar… Yazdıklarını durmadan bozar. Yeniden ama yeniden bıkmadan yazar. Sanki bir şeyden anlarmışım gibi yazdıklarını bana okutur. “Bak bakalım nasıl olmuş,” der. Sadece hatır, gönül için okurdum. Oysaki okumak kim, eleştirmek kim, beğenmek kim, ben kim? Elime tutuşturduklarını dikkatlice okurdum. Elimde değil, bitirince gülerdim. Ben gülünce azıcık darılır, yüzünü asar, beş on saniye sonra her şey normale dönerdi. Her zaman yaptığı gibi yine üzerinde bir şeyler yazılı kâğıdı bana uzattı. - Oku bakalım, dedi.

  Selver (Seyfullah ÇALIŞKAN) 29 Mart 2017 Deneysel 

- Sen bana âşıktın dimi lisedeyken, dedi. - Bilmem, çok zaman geçti, hatırlamıyorum. - Bana mektup yazmıştın, İstanbul’a… - Yazmış mıyım? Niye yapmışım ki öyle bir şey? - Âşıktın işte o yüzden. - Çocuktum ben o zamanlar. Aştan ne anlarım? - Bu işlerin yaşı başı mı olur? Evet, sana âşık olmuştum demen seni küçültür mü?

  Rakı Şişesinden Ejderha Olduk –ıı - (Seyfullah ÇALIŞKAN) 28 Nisan 2017 Deneysel 

-Aklından geçen ne? Telefon alınca ne olacak? -O zaman yengeye ulaşabiliriz. -Yenge deme lan kadına. Bir kere olsun yüzümü görmüşlüğü bile yoktur. -Telefon alıyon dimi. -Bakarız, şimdi sırası değil. -Niye paran mı yok.

  Gelincikler Ağlar mı? (Seyfullah ÇALIŞKAN) 10 Mayıs 2017 Deneysel 

Katırcıların Osman’la gitti. Sabah ezanı hala kulaklarımda... Avlu kapısında son kez gördüm. İki karartı olup gittiler. Akşama genç bir kısrağa koşulmuş Konya Yaylısı ile dönecekti. Minibüs Gediz’e uçtu diyorlar. Kayıp diyorlar. Yalan söylüyorlar. İyi yüzerdi Yusuf’um. Ateş yakar beni ama su boğmaz, derdi. İkisinin de ne ölüsü, ne dirisi. Gediz denilen bu su nereye gider? Hiç yorulmaz mı? Hiç mi duraklamaz, soluklanmaz mı?

  Öyle Pat Diye de Ölünmez ki (Seyfullah ÇALIŞKAN) 17 Haziran 2017 Deneysel 

Selviler neden aklımı dolaştırıp duruyor bu akşam? Hâlbuki ağaç denince aklıma ilk önce Selviler gelmez ki. Ulu çınarlar, köknarlar, ladinler, yabani elmalar, çakal erikleri gelir. Ama illa kirazlar ve onların sonbaharda ateş rengi yaprakları... Dere kenarında dalları sulara doğru sarkan söğütler. Asfalt boyunca uzayıp giden karaağaçlar, çamlar, akasyalar, iğdeler ve tek tük incir ağaçları. Az kalsın unutacaktım. Yaz kış parlak yapraklarıyla capcanlı görünen taflanları severim ben.

  Kara Tren (Seyfullah ÇALIŞKAN) 29 Mayıs 2017 Anı 

Kara tren çocuk gözlerimizde dev gibi bir makineydi. Her tarafından buhar çıkan, su ve yağ damlayan öfkeden delirmiş kocaman bir canavardı. Bazen Ağustos aylarında bacasından püskürttüğü kömür korlarıyla yol boyundaki kuru otları tutuştururdu. Dere içindeki sazlıklar, yol boyundaki otlar anızlar gibi kapkara olurdu

  Güvercinli Yazı - 1 (Seyfullah ÇALIŞKAN) 24 Kasım 2017 Bireysel 

II - Senin kafa biraz nanay galiba, dedi. - Bilmem, - Bi sus , bi sus o zaman… Kim söylemişse seni kandırmış. Benim kuşlarla hiç işim olmaz. - Ne bileyim ben. Senin için kuşçu dediler. Ben de kanarya, saka, iskete, muhabbet kuşu, Hint bülbülü, cennet papağanı falan satıyorsun sanmıştım. - Senin kafa biraz nanay galiba… Ben güvercin meraklısıyım adamım. Sivri başının ön kısmında saçları kirpi dikenleri gibi dik dik uzamıştı. Bizim oraların Yörüklerine benziyordu. Esmer, kısa boylu ve esmer. Sinirli gibiydi. Sürekli yere tükürüyordu. Gözleri fıldır fıldır dönüyordu. Telaşlı, aceleci ve varlığımdan rahatsız bir hali vardı. Eğer işin içeresinde Çarıkçı İsmet olmasa yüzüme bile bakmazdı. Onun hatırına bana katlandığı çok belli oluyordu.

  Kemeraltı (Seyfullah ÇALIŞKAN) 17 Nisan 2019 Kent 

Bir çocuk ne diye küçük bir köyden çıkıp buraya gelir? Bin kilometre uzakta, yabancı bir şehre, neden? Belki annesi ölmüştür. Babası yeniden evlenmiştir. Üvey anne bu belki ekmek vermiyordu. Belki kötü söz söylüyordu. Dayanamayıp kaçmıştır. Babası da ölmüş olabilir. . Anası yeniden evlenmiştir. Ama üvey baba çocukları istememiştir.

  Tek Taş (Seyfullah ÇALIŞKAN) 18 Nisan 2019 Ortamsal 

Bu yıl sevgililer gününde ben de tek taş istiyorum. -İki tane alsam olmaz mı? -Ben çok ciddiyim. -Ben değilim. -Herkes sevgililer gününde hediye alıyor. -Ben de alırdım ama sevgilim yok. -Ben neciyim? Sevgilin değil miyim? -Otuz yıllık karımsın. -Eee -Sevgilim değilsin.

  Emekleye Emekleye Emekli (Seyfullah ÇALIŞKAN) 30 Mayıs 2019 Toplumcu 

Emekli olunca bir sahil kasabasına yerleşecektim. Elde avuçta ne varsa satıp kendime bahçe içinde bir ev alacaktım. Çiçekler yetiştirecektim, birkaç ağaç mandalina, limon, portakal… Ağaçlar evin arka bahçesinde olacaktı. Güller ve mevsim çiçekleri denize bakan tarafta…

  Tabanca (Seyfullah ÇALIŞKAN) 26 Temmuz 2022 Kent 

Tabancayı kaldırıp raylara atmayı düşündüm. Fakat bu düşüncemden vaz geçiverdim. Bir kadın bağıra bağıra telefonla konuşuyordu. Ona yaklaşıp tabancayı uzattım. Kadın soru dolu gözlerle bana baktı. Gelen metroya atlayıp oradan kaçtım. Telefonla konuşan insanlar genellikle kendine uzatılanı alıyorlar. Bunu daha önce arkadaşlarıma şaka için defalarca yapmıştım.

 

 



Küçük bir çocukken babama yalvardım. "Ne olursun vilayet konağı önünde kaleminden kan damlayan, ipten adam alan cümleler yazan katiplere beni çırak ver." dedim. Ama beni dinlemedi. Önce bir katibin yanında işe başlayıp sonra bir yazarın yanında çırak olarak yetişebilseydim düşlerim gerçek olabilirdi. Babam beni dinlemek şöyle dursun inadına yapar gibi gitti beni terzinin yanına çırak verdi. İki hafta dükkana çay, gazoz taşıyıp kömürlü ütüyü tutuşturmak, her sabah dükkanı süpürmek zor geldiği için işten kaçtım. Terzi çırağından yazar olduğu nerde görülmüş. İki yıl yazlık sinemada makinist çıraklığı yapmamın bu günlere gelmemde çok faydası oldu. Bütün türk filmlerinin senaryolarını afişine bakıp çözer hale geldim. "Bunları yazmaya ne var, ben de yazarım deyip" o işide bıraktım.

Çünkü bir yazma meraklısının maceralara atılması, insan selinin içinde farklı yaşamlarla tanışması gerekli. Kararım yerinde olmasına rağmen kasabamız küçük bir yer olduğu için karıştığım insan seli hiç bir yere akmıyordu. Artezyen borusundan aşağı akan suyun girdabında akşama kadar dönüp duran saman çöpü olmaktan bir türlü kurtulamadım. Bu durgunluk sadece benim gelişmemi engelmedi. Kilometre kareye düşen vukuat sayısındaki azlıktan dolayı bütün kasabalılar can sıkıntısından patlardı. Hatta bir söylenceye göre bizim oraların adamının ömrünün bu kadar kısa oluşu can sıkıntısından kaynaklanıyormuş.

Mahallediki kadınlar bile dedikodu malzemesi bulmakta zorluk çekerlerdi. Hatta eski yıllara ait dedikoduları tekrar tekrar seslendirip " nerde o eski günler, bizim gençliğimizde bu kasabada üç günde bir kız kaçardı. Gaytan bıyıklı kocalar içip içip eve gelirler, üşenmeden gecenin köründe dır dır eden karılarını döverlerdi. Gecinin bir yarısı sokağa jandarmalar gelirdi, seyiri güzel olurdu. Bereketi kaçtı sokakların valla" derlerdi. Böyle sakin ve sesiz bir kasaba insan düş gücünü sürekli canlı tutamaz. Ne kadar hevesli olursan ol can sıkıntısının elinde mutlaka miskinleşip körelirsin. Güzel cümleler yazmak için, sürükleyici olaylar anlatmak için yanlış topraklarda büyüyüp çorak kaldım. Neden bu kadar sıkıcı olduğumu, kötü yazdığımı umarım anlarsınız.



 




| Şiir | Öykü | Roman | Deneme | Eleştiri | İnceleme | Bilimsel | Yazarlar | Babıali Kütüphanesi | Yazar Kütüphaneleri | Yaratıcı Yazarlık

| Katılım | İletişim | Yasallık | Saklılık & Gizlilik | Yayın İlkeleri | İzEdebiyat? | SSS | Künye | Üye Girişi |

Custom & Premade Book Covers
Book Cover Zone
Premade Book Covers

İzEdebiyat bir İzlenim Yapım sitesidir. © İzlenim Yapım, 2025 | © Seyfullah ÇALIŞKAN, 2025
İzEdebiyat'da yayınlanan bütün yazılar, telif hakları yasalarınca korunmaktadır. Tümü yazarlarının ya da telif hakkı sahiplerinin izniyle sitemizde yer almaktadır. Yazarların ya da telif hakkı sahiplerinin izni olmaksızın sitede yer alan metinlerin -kısa alıntı ve tanıtımlar dışında- herhangi bir biçimde basılması/yayınlanması kesinlikle yasaktır.
Ayrıntılı bilgi icin Yasallık bölümüne bkz.

 

Bu dosyanın son güncelleme tarihi: 30.01.2025 07:10:30