|
• İzEdebiyat > Deneme > Din |
21
|
|
|
|
Din, insan hayatının temel yönlendirme kaynağıdır. Ancak tarihsel süreçte, bazen insanların kendi çıkarları, sapkın arzuları ve taassupları doğrultusunda dinin asli öğretileri değiştirilmiş ve bozulmuştur. Bu durum, İslam tarihinde de sıkça karşılaşılan bir sorundur. Allah’ın vahyi ve Nebimiz Muhammed'in öğretileri, bazı kimseler tarafından değiştirilmiş, dinin özünden sapmalar yaşanmıştır. Bu sapmalar, dini amacından saptırarak, batıl bir dinin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu kişiler, dini kurallar ve hükümleri, kendi arzuları ve çıkarlarına göre değiştirmekte, Allah'ın koyduğu sınırları aşarak helaller ve haramlar konusunda keyfi hükümler getirmektedirler. İslam’da, Allah’ın emirleri ve yasakları, insan hayatını şekillendiren temel kurallardır. Ancak zamanla bazı kişiler, kendi menfaatlerini gözeterek, Allah adına hükümler icat etmişlerdir. Bu tür kişiler, dine sonradan eklemeler yaparak, helaller ve haramlar konusunda kendi inançlarını öne sürmüşlerdir. Kuran’da bu tür insanlar, sapkınlıkları nedeniyle şirke düşmüş ve bu durumu geniş kitlelere empoze etmişlerdir. Bu kişiler, insanları dini sapkınlıklarına alet ederek, doğru yoldan sapmalarına neden olmuşlardır. Kuran, bu tür sapmaların, Allah’ın hükmü dışında yapılan değişikliklerin şirk olduğunu açıkça belirtmektedir. Bu tür kişiler, Allah’ın helal kıldığı şeyleri haram kabul ederken, haram kıldıklarını ise helal kabul etmişlerdir. Bu durum, bir anlamda kendi akıllarına ve çıkarlarına göre dini yeniden şekillendirme çabasıdır. Kuran’da, müşriklerin Allah’a iftira atarak, O’nun adına din kurmalarına dair birçok örnek bulunmaktadır. |
|
22
|
|
|
|
Din, insanın hayatını düzenleyen ve ona anlam veren bir öğedir. Ancak dinin yanlış anlaşılması, onun doğru bir şekilde yaşanmaması ve bir takım batıl inançlarla kirletilmesi, insanı hem manevi hem de ahlaki anlamda büyük bir çıkmaza sürükleyebilir. Bu çıkmazın en belirgin örneklerinden biri, "taassup" ve "müşriklik" kavramlarıdır. Taassup, kişinin inanç ve davranışlarını akıl ve mantıktan yoksun bir şekilde, uydurulmuş yasaklar ve prensiplere dayandırması iken, müşriklik, Allah’a şirk koşmak ve O'na eş veya ortak koşarak dinin özünden sapmaktır. Taassup, insanların akıl ve mantıktan bağımsız olarak, bir takım uydurulmuş yasak ve kurallar doğrultusunda yaşamalarını ifade eder. Bu kavram, din ile ilişkili olduğunda, insanın dinin gerçek ve geçerli kaynağını bırakıp, zanlara, tahminlere ve düzmece kurallara dayalı bir yaşam tarzını benimsemesi anlamına gelir. Halk arasında çoğunlukla "dindar" olarak nitelendirilen, ancak gerçekte dinin özünden sapmış olan kimseler, taassubun etkisi altında kalmış kişilerdir. Bu kişiler, dinin aslını öğrenmek yerine, din adına uydurulmuş kural ve yasaklarla hayatlarını şekillendirirler. Bu da, gerçek dini anlayıştan uzaklaşmalarına ve dini yanlış yorumlamalarına neden olur. Müşriklik ise, Allah’a şirk koşmak, O’na eş veya ortak koşmak anlamına gelir. Kişi, Allah’ı tam anlamıyla tanımadığı ve O’na güvenmediği için, kendine aracı olarak kabul ettiği başka varlıklara yönelir. Bu durum, insanın dinini doğru bir şekilde yaşaması ve Allah’a samimi bir yakınlık kurması yerine, gösteriş ve şüphelerle dolu bir yaşam sürmesine yol açar. Müşrik, batıl inançlara dayanarak bir yaşam tarzı benimser ve dini inançlarını yanlış bir şekilde savunur. Taassup ve müşriklik arasındaki ilişki, insanların içsel zayıflıkları ve nefislerine dayanan eğilimlerle doğrudan bağlantılıdır. İnsanlar, genellikle kolayca takip edebilecekleri ve toplumsal prestij kazandıran dini kurallara yönelirler. |
|
23
|
|
|
|
Samimiyetsizlik, insanların gerçekleri bildikleri halde, nefsani çıkarlar uğruna bu gerçeklere aykırı hareket etmeleridir. Kuran'ı hakkıyla okuyan ve akıl ile vicdana sahip bir insan, Allah'ın hoşnut olacağı tavır ve ahlak biçimini görür ve anlar. Fakat, samimi bir şekilde bu anlayışa uyan kişi, hayatını buna göre şekillendirirken, samimiyetsiz insanlar, küçük çıkarlar uğruna bildikleri doğruları terk edebilirler. Bu kişiler, nefsinin isteklerine, arzularına ve hırslarına kayarak, Allah'ın sınırlarını aşarlar, emirlerini göz ardı ederler. Dünyaya olan düşkünlükleri, ahiretlerini ise ucuz bir karşılığa satmalarına neden olur. İnsan, Allah’ın emirleri ile nefsinin istekleri arasında bir tercih yapmak zorunda kaldığında, nefsine tabi olursa, nefsini Allah’a şirk koşmuş olur. Bu durumdan ancak tevbe ederek kurtulabilir. Samimiyet, yalnızca dıştan yapılan ibadetlerle ölçülmez. Bir kişi, dışarıdan bakıldığında çok ibadet eden biri gibi görünse de, bilerek Allah'ın emirlerinden birini yerine getirmiyorsa, bu kişi aslında samimiyetsiz bir tavır sergiliyor demektir. Bu samimiyetsizlik, kişinin nefsini tercih etmesi ve bile bile Allah'ın emirlerine karşı gelmesidir. Kuran'da, Allah’ın emirlerine karşı duyarsız kalmanın ve nefsani arzulara yönelmenin amelleri geçersiz kılacağı belirtilmiştir. Zümer Suresi'nde yer alan, "Eğer şirk koşacak olursan, şüphesiz amellerin boşa çıkacak ve elbette sen, hüsrana uğrayanlardan olacaksın." (Zümer, 65) ayeti, bu gerçeği açıkça ifade etmektedir. Şirk, insanın Allah’a karşı samimiyetsizliğinin ve nefsine tapmasının bir sonucu olarak ortaya çıkar. Samimi bir mümin, her durumda Allah’ın rızasını gözetir ve nefsinin arzularına karşı durur. Ancak müşrikler, kalben Allah’a karşı samimi olmazlar. Allah’ın emirleri yerine, kendi hevalarını ilah edinirler. Bu durum, onların şirkten kurtulmalarını engeller ve yapıp ettikleri her şeyin boşa gitmesine neden olur. Zümer Suresi'nde, "Onlar, Allah'ın kadrini hakkıyla takdir edemediler." (Zümer, 67) denilerek, müşriklerin Allah’ı gerektiği gibi takdir edememelerinin, onların şirke düşmelerine yol açtığı vurgulanmaktadır. |
|
24
|
|
|
|
Şirk, İslam’ın temel inançlarına göre, Allah’a ortak koşmak ve O’nun ilahlık vasfını başka varlıklara vermek anlamına gelir. İslam’da, yalnızca Allah'a ibadet edilmesi ve O’na yöneltilen sevgi, korku, güven gibi duyguların sadece Allah için olması gerektiği vurgulanır. Ancak insanın yaratılışında var olan duygular, doğru kullanılmadığında, insanı şeytani bir yönelime sürükleyebilir. Şirk, çoğunlukla bu duyguların Allah’a yöneltilmesi gereken şekilde değil de, yanlış kişilere yönlendirilmesiyle ortaya çıkar. Bu da insanın akıl ve vicdanını devre dışı bırakıp, duygusal etkenlerin baskısı altında hareket etmesiyle mümkündür. Duygular, insanın içsel dünyasının önemli bir parçasıdır. Sevgi, korku, güven, ihtiyaç ve sığınma gibi duygular, insanın yaratılışıyla birlikte verilmiş, doğru şekilde kullanıldığında insanı Allah’a yakınlaştıran, O’nun rızasını kazandıran duygulardır. Ancak bu duygular, eğer doğru şekilde yönlendirilmezse, insanı sapkınlıklara ve şirke sürükleyebilir. Kuran, aklını kullanarak doğruyu arayan bir insanın, Allah’ın birliğini açıkça göreceğini ifade eder. Buna rağmen, insanın duygusal etkenler nedeniyle aklını devre dışı bırakması, onu şeytanın etkisi altına sokar ve akıl dışı yollara yönlendirir. İnsanın doğru düşünmesi ve doğru hareket edebilmesi ancak aklını kullanarak mümkün olur. Ancak duygusal etkenler, insanın aklını etkileyebilir ve mantıklı düşünme becerisini engelleyebilir. Duygusal yoğunluk, insanın doğruyu yanlışla karıştırmasına, Allah’tan başka varlıklara ilahlık vasfı yüklemesine neden olabilir. Kuran'da, aklını kullanmayan müşriklerin, şeytanın yönlendirmelerine açık hale geldiği ve sapkınlıkla karşılaştıkları anlatılır. Bu sapkınlık, insanın duygusal yönlendirmelerinin aklın önüne geçmesiyle mümkün olur. Duyguların doğru yönlendirilmesi, insanı doğru yola taşır. Sevgi, korku, güven gibi duygular, insanın Allah’a yöneltilmesi gerektiği şekilde kullanıldığında, iman ve ihlası pekiştirir. |
|
25
|
|
|
|
Şirk İslam’ın temel öğretilerine aykırı bir şekilde Allah’a eş koşmak veya O’na ortaklar koşmak olarak tanımlanır. İslam’da Allah’ın birliği (Tevhid) en kutsal inançken, şirke düşmek ise dini hayata dair en büyük tehlikedir. Şirk, iki ana türde incelenebilir: itikadî (inançsal) ve amelî (eylemsel). İtikadî şirk, bir kişinin inançlarında Allah’a ortak koşması iken, amelî şirk ise davranışlar ve günlük hayatta uygulamalarda Allah’ın iradesine tam teslimiyetin yerine başka unsurlara başvurmayı ifade eder. Bu yazı, şirk ve müşrik türlerinin detaylı bir analizini sunarak, bu kavramların İslam toplumlarındaki etkilerini inceleyecektir.
İtikadî şirk, bir kişinin doğru inançtan sapması ve Allah’a eş koşmasıyla ortaya çıkar. İslam inancında, Allah’ın birliği ve mutlak egemenliği temel bir ilkedir. Bununla birlikte, geleneksel din anlayışları, kültürel öğretiler ve mezhepler bazen bu temel ilkeyi zedeleyebilir. İtikadî şirk bireylerin, Kur’an ve vahiyden ziyade gelenekleri, kültürleri ve mezhebi yorumları daha önemli kabul etmeleriyle başlar. Bu kişiler genellikle hadis ve mezheplerin, İslam’ın temel kaynakları olan Kur’an ve vahiyden önce geldiğine inanır ve bu yanlış anlayışlarını bir inanç sistemi haline getirirler. Bu durum bireylerin doğru inançları benimsemesini engeller ve onları şirke düşürür. İtikadî anlamda vahyin yeterli olmadığına inanan kişiler hadis ve mezhepleri kabul ederler. Ancak Allah’ın her şeyi kontrol ettiğini tam olarak kavrayamazlar ve duygusal, romantik tavırlar sergileyebilirler. Amelî şirke düşmüş olan bir kişinin doğruyu bildiği halde yanlış yaşaması onun inançsal anlamda eksiklikler taşıdığı anlamına gelir. Bu tür insanlar, mezhepleri kabul etseler de Kur’an’daki Allah tasavvurunu tam anlamadan hareket ederler ve dolayısıyla şirke düşerler.
Amelî şirk kişinin Allah’ın iradesine tam teslim olamaması ve başka unsurlara yönelmesiyle ilişkilidir. İtikadî şirke kıyasla daha az belirgin olsa da günlük hayatın her anında şirkin etkileri gözlemlenebilir. Amelî şirk kişinin içsel dünyasında yaşadığı zaaflarla başlar. Üzülme, öfkelenme, Allah’ın yarattıklarından memnun olmama gibi tepkiler amelî şirkin tipik özelliklerindendir. Ayrıca karşı cinsin aşırı yüceltilmesi veya hayatın merkezine alınması da amelî şirke dair bir diğer önemli örnektir. Bu tür kişiler her şeyin Allah’ın kontrolünde olduğunu tam olarak kavrayamamış ve yaşamlarını Allah’ın koyduğu ölçülere göre düzenlememişlerdir. Birçok günlük davranış bozukluğu amelî şirke işaret eder. Kuran ahlakı ile bağdaşmayan her türlü davranış şirkin izlerini taşır. Bu kişiler doğruyu bildikleri halde yanlış bir yaşam tarzı benimserler ve dolayısıyla İslam’ın temel ilkelerinden sapmış olurlar. |
|
26
|
|
|
|
Kitâb’ı Sünnet’i, İcmâ’ı kaldırıp attık;
Havâssı maskara yaptık, avâmı aldattık.
Yıkıp Şerîat’i, bambaşka bir binâ kurduk;
Nebî’ye atf ile binlerce herze uydurduk!
O hâli buldu ki cür’et: “Yecûzu fi’t-tergîb…”
Karâr-ı erzeli fetva kesildi!... Hem ne garîb,
Hadîsi vaz’ ediyorken sevâb uman bile var!
Sevâbı var mı imiş, bir zaman gelir, anlar!
Cihân-ı titretiyorken nidâ-yı “Men kezebe…”
İşitmiyor mu, nedir, bir bakın şu bî-edebe:
Lisân-ı pâk-i Nebî’den yalanlar uyduruyor:
Sıkılmadan da “sevâb işledim” deyip duruyor!
Düşünmedin mi girerken Şerîatin kanına?
Cinâyetin kalacak zanneder misin yanına?
Sevâb ümîd ediyor ha! Deyin ki nâmerde:
“Sevâbı sen göreceksin huzûr-ı mahşerde!"
Mehmet Akif ERSOY
|
|
27
|
|
|
|
İnşallah sabahı görmeme izin verirsin… Olmazsa da… Ben ne kaybedebilirim ki? Ya da Sen ne kaybedebilirsin ki? |
|
28
|
|
|
|
Merhaba. Kuran'ı Anlayarak Okumak Ve Mehmet Akif Ersoy başlıklı yazımı yorumlarınıza sunuyorum. |
|
29
|
|
|
|
Malatya Hacı Mehmet Kaya Kız Kur’an Kursu’da; şu Ahmet denilen müdürünün yaptığı bu melanetleri müftülük de biliyor, bildiği halde bu acayip adamı ne diye hâlâ orada barındırır, neden?
Neden;
Neden insanlarımız safsatalara ilgi duyar?
Neden;
Neden;
Neden;
|
|
30
|
|
|
|
Herkes gibi benim de uzakta, çok uzaklarda sevdiğim, değer verdiğim insanlar var. Ne zaman onlar için dua etsem gözümün önünden yaşadıklarımız film şeridi gibi geçer ve onlar için dua ederek tüm özlemimi, hasretimi gidermeye çalışırım…
|
|
31
|
|
|
|
Merhaba. Günümüzde at izi iti izine karışmış durumda. Bazı insanlar Said Nursi'ye ait Risale-i Nur kitaplarını FETÖ'nün sanıyor, oysaki bu konu böyle değil, Said Nursi ayrıdır, FETÖ ayrıdır, yazımda bu konuyu işlemeye çalıştım, yorumlarınızı beklerim.. |
|
32
|
|
|
|
Merhaba. Ateist Delikanlıdır, Siz Asıl Münafıktan Korkun , başlıklı yazımda din sosyolojisi üzerine bir değerlendirme yapmaya çalıştım, yorumlarınızı beklerim. |
|
33
|
|
|
|
Merhaba. Allah'ın İpine Sarılın Ayeti Ve Günümüzde Olanlar başlıklı yazımı görüşlerinize sunarım . |
|
34
|
|
35
|
|
|
|
Her canlı doğar,büyür ve ölür.Doğumla ölüm arasında geçen süreye “ömür” adını veriyoruz.Hayat bazen acı,bazen huzurlu anlarla doludur.Buna hazırlıklı olmak gerekir.
|
|
36
|
|
|
|
Merhaba.. İnsanlar genelde araştırma yapmadan, kişiler , kitaplar vesair hakkında kararlar veriyorlar, bu hataya bendeniz de çokca düşüyorum, bu konuda bir yazı yazmaya çalıştım, yorumlarınızı beklerim. |
|
37
|
|
|
|
Dünyada hangi insan övülmekten hoşlanmaz ki!...Yaptığımız müspet bir davranıştan dolayı takdir edilmek hepimizi mutlu eder.Kim ne derse desin bu insanın doğasında var olan bir hususiyettir.
|
|
38
|
|
|
|
Allah’a samimi ve kesin bir bilgiyle iman eden insanların, çekişmeden, istişare ile, birlikte ve uyum içinde hareket ederek, içten ve hikmetli sözlerle dini anlatmaları vicdanları harekete geçirecektir.
|
|
39
|
|
|
|
Merhaba. Asıl Zikr Kuran'ı Anlayarak Okumaktır , başlıklı yazımı, görüşlerinize sunarım. |
|
40
|
|
|
|
İnternet sitelerinde Oflu Hoca ile ilgili sitelerin çokluğu ve bunların neredeyse tamamına yakın kısmının Oflu hocvaların aleyhinde olduğuna dair bir inceleme |
|
|
|