• İzEdebiyat > Öykü > Aşk ve Romantizm |
321
|
|
|
|
"Çok güzelsin." diyorum.
"Evet, çok güzelim, hem de çok tatlıyım." diyor.
"Eminim ki çok tatlısındır." diyorum
"İçsene beni." diyor.
Sarhoş oluyorum, ne yaptığımı bilmiyorum, kadehi dudaklarıma götürüyorum, içiyorum.
|
|
322
|
|
|
|
Bizim ailede; ihtirasları yüzünden etrafını muzdarip eden çoktur. Ben; beklide bu yüzden hislerimden ziyade aklımla yaşamak istedim.
İnsanın sevdiği bir ev olunca kendisine mahsus bir hayatı olur. Etrafımdaki her şeye kendi içimdeki saadet duygus |
|
323
|
|
|
|
birileri bana kuşların uçabildiğini söylemeli. |
|
324
|
|
|
|
Kendi halinde, iyi bir fotoğrafçı kız dı, bazı fotoğraflarının filmlerini evin de banyo ediyor du.Eski usul seviyordu.Bir gün apartmana bir erkek taşın dı değişik bi havası gizemi vardı, bakışları bir bakış attı kalbimi yaktı türünden di ama çapkın değil,kız ilk görüşte çok etkilenmişti..Bi merhaba bile diyeme di hafifçe gülemseyip kapısını kapattı.O çıkınca kapı gözünden bakmadan edemiyor du.Ama bir türlü bahaneyle çıkıp ta konuşmuyor du, konuşamıyordu..Aklından da hiç çıkmıyor du.
Oda bir fikir buldu.Ona küçük hediyeler vermek hoşuna gidiyor du.Bir gün pembe güller ve poğoça kapısına sessizce bırakıyor du diğer gün kek,başka bir gün erkek kadın testleri olan kadın bölümünün testleri işaretlenmiş dergi,terlik giymediğini farkedip te üşümesin diye terlik,duygularına yakın bulduğu cd müzik,vee parfüm bırakmıştı sürsün ki kokusundan giriş çıkışlarını anlayabilsin yakalanmasın, hediyeleri bırakırken, saatleri belli çalışmıyordu adam .
Adamın da hoşunagitmişti bu değişik oyun misali şirinsellikler.
Oda merak etmişti bu insanı ve tanımak istiyor du ama yakalayamıyor du..Büyük olasılıkla bu apartman da dedi.Mülayim, efendi, zeki bir erkekti arkasında bulunan insanın bile nasıl olduğunu algılayabilenlerden...Parfümü aldı ve sürdü kokusu duyulacak kadar dan fazla sürdü...
|
|
325
|
|
|
|
Bırak, uzaktan gelen insanları sana benzeterek, her seferinde sana aldığım çiçeği saklamaya çalışıyım. |
|
326
|
|
|
|
Ancak uzun yürüyüşün yorgunluğunu iyice attığında, daha dikkatli bir bakışla şaşkınlığa dönüştü yüzündeki ifade. Buraya ilk kez geliyordu ve burası yaşadıkları yerin yakınında sayılabilecek, şaşılacak ölçüde farklı ve güzel bir kıyıydı. |
|
327
|
|
|
|
Sen onu sevmedin.Onu kullandın |
|
328
|
|
|
|
Ben bir genç kızım. Kendimi Sevgi’ye adadım ve O‘nun kölesi oldum... |
|
329
|
|
|
|
“Evet sana ait ne varsa yaktım, biliyorum. Herşeyi yakma hastalığım bundan kaldı belkide. Ama bir bu kolyeyi yakamadım, yokedemedim. Demiştin ya, ‘bu yüreğim’ diye, ondan belkide... Çıkartıp atmak, kolaydı ya, içimden de çok defalar geçi |
|
330
|
|
|
|
Hayatın inceliklerini görmemek için kör olmak lazım, kör değilim ve görüyorum. |
|
331
|
|
|
|
Amazonlar ağzının tadını bilmeyi, damaklarını ve midelerini sevmeyi öğretirlerdi tüm insanlığa. Soyluluğun geçmişinizden değil gittiğiniz yoldan geliyor mesajını vererek tüm kadınları geleceğin ekicileri olarak görürlerdi. Babalarınızın çocukları olmak yerine sizin yaratacağınız güçlü dünyanın çocukları olun diyen kadınlar yetiştirmekti amaçları. |
|
332
|
|
|
|
Sana sırtımı döndüğüm yerde bekliyorum,dönüp dolaşıp mevsiminin yine ardımda duracağı hevesiyle.Biliyorum bir durursa orada,uzanacak ellerin omuzlarıma,yüzümü sana döndüğümde kucaklayacak beni mevsimin,pişmanlığım yine hissedecek kendime ihanetimi,benden önce yutacak olsa da mevsimini olsun ben hazırım;seni de sevdiğime pişman olmak istiyorum sevgili... |
|
333
|
|
|
|
Sigarasından derin bir nefes daha çekti. Sigarası da olmasa ne yapardı?
Sıkıntılı olduğu anlarda en çabuk sarıldığı tek şey oydu. Günde iki, üç paket kadar içiyordu. Arabasını evinin önüne park etti |
|
334
|
|
|
|
Sen gittin ya iyi yapmadın benim geliş ve gidişlerine bir türlü alışamadığım sevgilim.Bak ilk kez bir yazımda sevgilim diyorum sana sevgili duyuyormusun?Sen gittin ya sabahları uyanmak zor geliyor bana.Sevmiyor değilim sabahları,sadece zor geliyor bütün g |
|
335
|
|
|
|
Dalgaların çarptığı yüreğini toparlıyordu kadın o sonsuz kumsalda… Hüzzam şarkıların nağmesiyle, dilinden dökülen sevda sözleri bağrında yankılanıyordu mehtabın. Gri kayalıklardan kopan rüzgar, kollarını kadının ince beline doladı. Hazanın hüznünü taktı boynuna mercan bir kolye gibi, gözlerini okşadı bakışlarıyla. Gülümsedi arzular, lakin uzaktı ufuklar. Sararıp solsa da hazanı, gül teniyle neşeler saçardı etrafa… Gizli bir hevesle çağlardı güzel kadın. Her gün doğumu “gönül aydın” derdi yüreğindeki sevdaya. |
|
336
|
|
|
|
Uzun zamandır yaptığı gibi saymaya başlamadan hızla kalktı; hemen banyoya gitti; duşa girdi. Sıcak suyun, vücudundan kayıp gitmesini izledi bir süre. Ama sayılar, sulardan daha hızlı hareket ediyordu. Bir, iki, üç,beş, dokuz derken, on sekizde durdu beyni |
|
337
|
|
|
|
sevda yasaklara tutsak oldu |
|
338
|
|
|
|
Yedinci ayın sıradan bir günü. Öğleden kurtulmuş, akşamı yakalayamamış bir saat... |
|
339
|
|
|
|
Bir günde zamanında eve gidebilsem harika olurdu. Şehrin koşuşturması ,kovuşturması , gazı , feryatları , el kaldıran preslenmiş yüzler adeta kulaklarımda çınlıyor . Suphi Erek lisesinin yolu da tozdan geçilmezdi vakti zamanında. Saçlarımızı beyaza boyamışçasına okula nasıl geldiğimi öyle iyi hatırlıyorum ki .Usumdan yiten geceler ve bütün çaresizlikler tek ağızlık bir gülüşle öylece nihayetleniyordu sanki . Ama aslında yaptığım şuydu : haksızlığa , açlığa , yokluğa , sabırla dayanma gücü ve o küçük ongunluklarımın başlangıcıyla birlikte bir kıvılcım görebilmekti tüm arzum. Dörtnala koşup oynadığım futbol zamanları kadar belki güzel her şey, ama yokluk düşü kurduğum mehtaplı geceler pek içten yanmalı geldi hariciye. Kişilikten el çektirmeler , yoksul hayatın “yoksunluğunu” ayrımsamadan belleğe kazımak, nede beter işmiş.
|
|
340
|
|
|
|
Nostaljik bir kır kahvesinde buluşurduk,sürekli. |
|