• İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe |
121
|
|
|
|
Marx ekonomik indirgemeci miydi? Onun tarih anlayışı ekonomiye, ilişkilere ve özne olarak insanın rolüne nasıl bakıyor? |
|
122
|
|
|
|
Suyu içerden toprağı dağdan şarkılar şelâle. |
|
123
|
|
|
|
İnsanlar ittifak içinde iki isim kullanılıyordu. İsimlerden birisi totem grup aitliği olan İlahi isimdi. Örneğin, buğday totemdi ilahi grup adınızdı. Veya yılan totemdi ilahi grup adınızdı. Marul totemdi ilahi grupla sosyolojik totem grup adınızdı vs. |
|
124
|
|
|
|
Yani El kendi ortak tanımazlığına karşı ortak tanır olan sürecin ikisini bir arada irade etmekle zıtlığın ikisi beraber gidiyordu. Bazen biri önde, bazen diğeri önde olmakla süreç alıyorlardı. El, tek kutuplu olmak yerine, süreç çelişkileri içinde egemen sınıf yararına zıtlıkları kontrol etmeyi öğrendi.
|
|
125
|
|
|
|
"Felsefe-edebiyat ilişkileri" konusunda bir dosyaya yer veren, Özne, 3. yılında 6. sayısıyla girmiş oldu... |
|
126
|
|
|
|
Pythagoras “evren bir sayı uyumudur” derken belki de Pythagoras’ın sezgisel olan sayısal mistisizmi; evrensel salınımın parçalı salınımlar şeklinde kesikli (yalıtımlı) sürekli bağıntı olmasından ileri geliyordu.
|
|
127
|
|
|
|
Köleci sisteme gelene kadar doğada alçak ayı, salak kertenkele, namussuz maymun, şerefsiz arı, müfteri inek, vicdansız bir sincap, çok vicdanlı bir kurt gibi en aşırı uçlar içinde alçalan; en aşırı uç içinde yükselen veya yalancı olan hemcinslerimiz de yoktu. |
|
128
|
|
|
|
Kolektif yapı bir etki alanıdır. Kolektif yapının etki alanı olması nedenle, kolektif yapılar da bir etki-tesir alanıdırlar. Tüm girişimler gibi hem etkilenirler hem etkilerler. Bu nedenle her oluşum pasif veya etkin bir etki ve etkilenme alanıdırlar. Bir etkime ve bir etkilenme ile sinerji kaynağıdırlar. |
|
129
|
|
|
|
Önce ekmeği kızartmak, üstüne tereyağı ve incir reçeli sürmek sonra da sevişmek lazım/ Ekmek ile yarışmak/ Ağzın incir reçeli kokarken öpüşmek/ Severken sevilmek/ Koşabilirken koşmak lazım/ Aslında anlamak lazım: Yok'un var olabilmesi için 'var'lık şartsa ki şarttır: 'Var'ın yok olabilmesi olanaksızdır/ |
|
130
|
|
|
|
Herşeyin özüne gitmeli insan, görünene değil. Bildiğin gördüğün kadardır çünkü, Gördüğün baktığın kadar ve baktığın düşündüğün kadar. Baktığını görmez, gördüğünü düşünmezsen eğer, Gördüğünün bildiğine sığmadığını da göremezsin ... Atakan Korkmaz |
|
131
|
|
|
|
El, tekraren geri bağlanma yapan kolektif özneli bu durumları; "gaibi bilmek" olukla söylüyordu. Gaibi bildiğini söyleyen El, tıpkı kolektif yapı bileşenleri gibi yanına da insan olmayan ama iş görsünler diye insan benzeri yardımcı kolektif özneler alıyordu.
|
|
132
|
|
|
|
Kolektif alanda beslenme, barınma, güvende olma, savunma, eğitim, sağlık vs. her biri bir iş gücüyle parçalı kolektif etki alanıydı. Kolektif etki alanları; transferci yardımlaşma, dayanışma, iş bölüşümü gibi yaklaşıcı hoşlanmanın kolektif etkileriyle vardılar. Kolektif etki av bulma gibi kimi gerilimleri kişi üzerinde boşaltırken, savunma gibi kimi gerilimleri de kişi üzerine yükler.
|
|
133
|
|
|
|
sıcak bir yaz günü, ünlü bir diş doktoru bir kentten bir başka kente gitmek için bir eşek kiralar. eşek sahibi önde, diş doktoru eşeğe binmiş halde yola devam ederler. tam öğle sıcakları başladığında ortalıkta tek bir ağacın bile olmadığı bir çölde mola verirler. hava o kadar sıcak ki diş doktoru sıcaktan korunmak için eşeğin gölgesine sığınır. .. |
|
134
|
|
|
|
Emekleri ve emeğin değiştirme değerini, seçilmiş kişilerin malı mülkü yapan, El anlayışıydı. El sistem dışı (emek dışı iradeydi. Mevcut üreten iradenin nesnel oluşunu gözlerden gizleyip, gözlere ve akla ilüzyon yapıyordu. El sistemi üreten emekler ve üreten emeklerin değişilmesi üzerine işletirken; bunu görmezden gelmiş; kişilerin emeğine ve emek ürünlerine sahip çıkarak, mal mülk benim demiştir. |
|
135
|
|
|
|
Okur şunu iyi bilmelidir. Tarih salt geçmişten oluşan (ibaret) bir olgu ve olay değildir. Tarih hem olgudur. Hem yaşanandır. Hem yaşanacak olan olaylardır. Geçmiştir. Şimdidir. Her an ile gelecektir.
Tarih, geçen, geçmekte olan ve geçecek olandır. Tarih yaşayandır! Ama öyle yaşayandır ki geçmişiyle ölmüş ama bugünde. Bugün ile yaşayan ama sizin dışınızdadır. Sizin dışınızda hem geçmiş ile ölmüş hem şimdi ile doğmuş hem de az sonrası için sürekli gebelik ile sürekli doğacak olandır.
|
|
136
|
|
|
|
Mülkün sahibi söylemli sistem kolektif sistem içinde kimi kişileri mülk sahibi yaparken, çoğunluğu mülkten yoksun kılmayı modüle eden tasavvurdur. Bu tür sistemi viral etme yansıması beraberinde El adamlığı gibi üretmeyen, bilgi teknolojilerinden uzak inandırma-kandırma üzerine oluşan asalak bir lümpen sınıf yansımasını da ortaya koyar. |
|
137
|
|
|
|
Hayat bu tür simetri kırılmasını hangi düzlemden referans ediyordu? Ya da, hayat hangi düzey ve düzlem ilişkilerini değişen dönüşen benzer tekrarlarıyla makro düzlemin üstel durumlusu yapıyordu? |
|
138
|
|
|
|
Oysa kâr hırsıyla boğaz tokluğuna çalıştırdıkları ezilen sınıfın içine düştüğü kıskaç karşısında lümpenler hiçbir içeriği olmayan cılız bir sesle; "anlının teri kurumadan çalışanın ücretini verin" diyordu! Köleci müktesebatta ezilenlere olan ilgisi bu kadardı! "Alınlarının teri kurumadan ücretlerini vermekti! |
|
139
|
|
|
|
Geri etkimeli kolektif alanın zorunlusu şimdi, demokratik etki içinde “ağlamayana mama verilmez” çeşidinden anlam çarpıtılmasıyla gayri ciddi isteme dönüşmüştür. Köleci sistem kolektif olanların, tepe taklak edilmişidir. Kolektif alanda ağlamanızdan ötürü değil, kolektif emeğiniz nedenle mamanız vardır. |
|
140
|
|
|
|
“Yıldızlara yürüdüm, hepsi bu…” mezar taşındaki bu söz Heidegger hakkında çok şey anlatır. O hayatı boyunca hakikati arayan bir düşünür olmuştur. Heidegger varoluşu felsefenin konusu haline getirerek felsefenin hayatın dışında olmadığını; bizzat dünya-içinde olduğunu anlatmaya çalışır. Hayatın içinde olan bizlerin hakikatin dışında kalamayacağımızı vurgulayan Heidegger; önceki filozoflarca kabul gören insan ve varlık arasındaki özne-nesne ilişkisini ‘varoluş’ düşüncesi ile ortadan kaldırır. Varlığın anlamı? Sorusuna o; soruyu soran kişiyi de dahil ederek cevap arayışına girişir. O okuyucusuna hazır cevaplar sunmak yerine sorular sorar ve bu soruların nasıl cevaplanacağının yöntemini belirlemeye çalışır. Soru ile başladığı eserlerini yine soru ile bitirir. |
|