• İzEdebiyat > Bilimsel > Felsefe |
1141
|
|
|
|
Süreç El ittifaklı egemence devlet ve imparatorluklar dönemindeki El egemenliğini; yakından uzağa doğru ihraç etti. Böylece El kendi çevresine egemen bir El ihracı malı anlayış olmakla El; emperyal bir hâkimiyet gücüyle ancak herkesçe bilinen El olmaya başlayacaktı.
|
|
1142
|
|
|
|
Genel ve özel bağıntılı düşünmeyi bilmeyen ya da görece olanı ilişkinlikleriyle yansıtamayan, bütüncül oluştan kopuk düşünceler; günümüzde tek yanlı düşünce olmaktan öte gidemezler. |
|
1143
|
|
|
|
MS. 7. yüz yıl Arap yarımadası iç sosyo-toplumsa habitat (fauna) alanı içinde; egemence sınıfın sosyal yaşantılımlı öznelce kullanımları, dış ticari temaslar etkili oluşla; toplumsal yaşama göre öndeydi. |
|
1144
|
|
|
|
Sabaha kadar sanal ve illüzyonla on iki lira olan kundurayla siz, yine altı kişi giydirirsiniz. Sabaha kadar hiç bir emek gücü üretilmemiştir. Kunduranın saklanması, ulaşım ya da nakliyesi zaten kundura üretimi içinde ya da sektör hareketi olukla karşılığı olan bir üretim hareketi formasyon kılınmasıdır.
|
|
1145
|
|
|
|
Genelde bir hayat türü çalışma, üretmeyi köleleştiren asalak olmak dışında, kendi kendisinin asalağı olmamaktadır. Bir hayat olan insan da kendi yeteneği kadar payla toplumun kendisi ve toplumun inşacısıdır. İnsan, insan olmanın tarih bilinciyle, inşa bilinciyle asalak olabilse de ahlaken (mana en) toplumun asalağı olmamalıdır.
|
|
1146
|
|
1147
|
|
|
|
Ama türkücüleri futbolcuları toplum içinden çekin toplumun kulağı bile duymaz. Topluma değer katanlarla; tolumun sömürü çarkına katılama olan süreçleri birbirinden ayırın. Elbet türkücünün şarkı söylemesi bir geçim karşılığı olacaktır. Ama bu toplum normu dışında astronomik rakamlara ulaşan topluma yabancılaşma da asla olmamalıdır. Toplumun inşacı yasası içinde sen bize şarkı söyle, biz senin için geberesiye çalışırız diyen bir ittifakı sözleşme vaki değildir. Üretim değeri olmayan katkıların olmaları değil topluma egemen zenginlikler olmaları yanlıştır. Egemen olmaları bizim bilinçsiz oluşumuzdan başka bir şey değildir.
|
|
1148
|
|
1149
|
|
1150
|
|
1151
|
|
1152
|
|
|
|
Sosyo toplumsa yapılar, organik yapılar ve inorganik yapılar, türdeş durumlardan ayrıtüreşlikoluşlara;oradan da yeniden türdeş oluşlarıyla homojenliğin heterojenliğe dönüştüğü bir çok farklı düzey düzlem ilişkilerine dönmektedir. Bu homojen, heterojen oluşlar; bir alan etkisi olmakla farklı faz geçişli derişimleriyle kaosu ve düzeni ele vermektedir. |
|
1153
|
|
1154
|
|
1155
|
|
|
|
Şimdi insanın nasıl köle olduğunun cevabını verelim. El’in “rızkı ben takdir ettim. Takdirde kiminize bol bol pay vardır. Kiminize paydan hiç kısmet yoktur” demişti. Böyle demekle kısmetsizleri kısmeti olanlara köle eden kendisi değilmiş gibi kendindeki suçu bir başka yere transfer edip sıçratıyordu.
|
|
1156
|
|
1157
|
|
|
|
Her bir bey erki kendi içinde yeni bir sosyo toplumsa kültürler olmakla, El anlayışının kendine özgü farklı düzenlenin seremonilerine sahiptiler. Yani bunlar oligarşi yapı içinde oligarşiye göre; eş deyişle panteonlar birliğine göre putlar olacaktı. El olan, kültürlerin ve ritüellerin varyasyonlarıydı. El anlayışlı bay erki hep izole kalamazdı. Eşyanın (olagelen sürecin dinamiğin) doğasına aykırıydı. El de kendi düzelenimi içinde dışa açılmak zorundaydı. El tipi bay erki yapılar kaynak sömürüsü yapmakla. Hacim büyümesi yüzey alanı büyümesi olukla dışa doğru yayılmasının girişmeleri içindeki kavgalarla oligarşin sentezli süreçleri başlatmıştı.
|
|
1158
|
|
|
|
Üstelik köleci sistem, takdirce kaderi olan mal mülk sahipleri efendilerle; takdirce kadersiz olan maldan mülkten yoksun kölelerden oluşmakla; erken dönemden beri inşalaşan insan kardeşliğine karşı bu ihanetçe olan efendi-köle esaslı enstrümanlara sahip olmuşlardı.
|
|
1159
|
|
1160
|
|
|
|
Fıkıh ta yetmedi. Düşünsel tartışmalar başladı (kelam). Kutsal metnin açık anlamları yanında alt anlamlar aramaya başlandı (bâtinilik). Fıkıh, kelam da yetmedi bu kes de kutsal metinleri yorumlama (tefsir) başladı! Bu da yetmeyince kutsal metinlerin boşlukları, Musa'nın, İsa'nın sözleriyle (hadislerle) doldurdular...
|
|