• İzEdebiyat > Deneme > Yaşam |
1641
|
|
|
|
Bir 'Arkadaslık' Hikayesi |
|
1642
|
|
1643
|
|
|
|
Bir anda bir ambulansın sireni, sadece davulun sesini değil, köyün bile nefesini kesiyor. Köye aniden giren yeşil renkli arabaları kimsenin gözü görmüyor. Ambulans saniyeler sonra düğünün ortasına giriyor. Gökyüzü yavaş yavas kararmaya başlıyor. Kuşlar bir anda izini kaybettiriyor. Sonsuzluğa doğru kanat çırpan kınalı kuşlar.. Sonsuzluğun da sonunu hatırlatır gibi uçan kuşlar.. |
|
1644
|
|
|
|
olmasını gerektiği gibi davnaıyorum sanırım.ha bu hata mı?kendimce şuan hata değil
ama insanlara göre kıyasladığımda her adımım hata her adımımın altında bir çukur.
normale karşıyım, buda beni neşeli kılan
ama yaşama isteğimi kıran kerdeli neşelerdir.durup düşünmek neyi değiştirir?
ölüyorum.. |
|
1645
|
|
|
|
Eller şiirlerdeki gibi karıncalanmıyor artık dua etmekten. Seccadeler tertemiz alınları bekliyor bir gülün yaprak döken hasreti gibi.
Vuslat ayrılık kadar yakın, bir o kadar da uzak.
|
|
1646
|
|
|
|
Vazgeçiyorum herşeyden ve koynuma alıyorum hiçliği... |
|
1647
|
|
|
|
Hayatımızdaki anların önemi çok büyüktür, o anları acı ve sıkıntılarımızla harmanlayıp üzülmek yerine o anları değerlendirmek en akıllıca olanıdır |
|
1648
|
|
|
|
Dünle bugün arasındaki en büyük fark güneşle olan kavgamızdaki üstünlük. Ya o beni kafama ıslak sünger koymadan bağladığı elektrotlarla idam koltuğunda ölmeme korkusu hissettirir, ya da ben bulutların ağırlığıyla atarım onu penceremin önünden görünmezliğe... |
|
1649
|
|
|
|
İmkansız bekleyişlerin umudunu, yitik gemilerin rıhtımdaki düşünü yüklüyorum gözlerime. İçimin aynasına yansıyan hüzün, içimdeki denizin çığlığına kulak verip, martıları uçuruyor yüreğimden. Ben alacakaranlık.
Ağlıyorum.
|
|
1650
|
|
|
|
Kütahya Altıntaş ilçesi başbakanı ( şu an sağ değil ) Allah cc rahmet eylesin. |
|
1651
|
|
|
|
Kim olursan ol unutulmak... |
|
1652
|
|
|
|
Oyuncağını başkasına kaptıran yumurcağın huysuzluğu,
Giderek, kendisinden yüksek not alana karşı yeni yetmenin öfkesine,
Ve sonraları, iş hayatında kaçırdığı fırsatı rakibi tarafından değerlendirildiğini gören adamın bilenmiş hırsına dönüşür.
|
|
1653
|
|
|
|
Zaman beni sınırsızca kucaklıyor, bazen yaşadığına inanasım geliyor zamanın.
Yani günün birinde bir silüetle gelse, geçip karşıma; merhaba ben geldim, dese.
-kimsin sen, desem.
-ben zaman, dese,
inanacağım kendisine...
|
|
1654
|
|
|
|
Bir pamuk şeker gibi hayat benim için; yemesi zevkli. Ama ağzıma attığım en büyük parçalar bile hemen çözülüyor dilimde. Ve sonuna geldiğimde ne olacağını biliyorum: Çubukta kalan ve asla yetişemeyeceğim küçük ama en lezzetli parçalar. |
|
1655
|
|
|
|
Sevgi, onur gibi kavramlar insanı kendisi yapar, bu kavramlar yitince "kendisi" kalır mı? |
|
1656
|
|
|
|
siyah gömlek giyenleri beğenmiyorum artık.siyah bir göz gördüğümde bakamıyorum, bakmak istemiyorum.artık bilmek istemiyorum hiçbir yalanın doğrusunu.uçsuz bucaksız bir denizde kaybolmak istiyorum. |
|
1657
|
|
|
|
Herkes bekler... Fakat neden? |
|
1658
|
|
|
|
Hiçbir şey için vaktimiz yok. Ama Attila İlhan’nın Bıçak Sırtı romanındaki kahraman Suat’ın dediği gibi ;
“Yassı, somurtkan bir yaşantının ağır ağır ufaladığı bir kadın; Bir yandan kocasının kaprislerine, bir yandan ev işlerinin ahmakça düzenine bağlı, çamaşır günü, ütü günü, büyük temizlik günü, kabul günü! Dehşetli yemek yapabildiğine, dolaplarını çekmecelerini tiril tiril tuttuğuna , banyoda iki gündür damlayıp duran musluk aklından çıkmadığına göre , belki de sıradan bir ev kadını olmuştu”
|
|
1659
|
|
|
|
aynalardaki sahte bebeklerin bize söyledikleri yalanlar. |
|
1660
|
|
|
|
Hayattan kopup giden biricik dedem'e... |
|